Yeşillikler arasında terk edilmiş bir dağ evi... Peki ben neden bu dağ evine bu kadar aşığım? Burnuma gelen lavanta kokuları, kulaklarıma gelen kuş cıvıltıları, üzerimdeki rengarenk elbise adeta masal dünyasında gibi hissettiriyor. Gerçek olamayacak kadar mutlu, gerçek olamayacak kadar sıradışı ve gerçek olamayacak kadar güzel... 


"Arjin?"


İçeriden gelen bir ses ile başımı dağ evine çeviriyorum ve orada bana gülümseyerek bakan bir çift ela göz ile karşılaşıyorum. Gülümsemesi bana da bulaşıyor ve yavaş adımlarla ona doğru ilerlemeye başlıyorum.

Ona her yaklaştığımda kalbim tekliyor, ona her yaklaştığımda sanki mümkünmüş gibi gülümsemesi daha da genişliyor. İşte diyorum içimden işte doğru yer burası. Burası her yerden daha huzurlu, daha güzel ve daha sessiz...


Yanına yaklaştığımda eli ile beni işaret ediyor. 


"Sence de artık gitmen gerek miyor mu?"


Omuzlarımı silkerek başımı olumsuz anlamda sallıyorum. Bu hareketimle yanıma yaklaşıp elini omzuma koyuyor. 


"Gitmen gerek."


Yeniden başımı olumsuz anlamda sallıyorum ama bu sefer gözlerimin dolmasına engel olamıyorum. 


"Üzgünüm uyuyan güzel, ama senin uyanman gerek."


"Ben artık bu rüyadan uyanmak istemiyorum. İzin ver sonsuza dek burada kalayım."


Ellerini iki yana açıyor ve bembeyaz teni ile kendini bana sergilemek istercesine karşımda duruyor.


"Benden ayrılmanın zor olduğunu biliyorum ama senin bir hayatın var Arjin. Uyanmalısın, hayatını kaçırmamalısın ve eğer uyku hapı almaya devam edersen bir daha beni rüyanda bile göremezsin. Anlaştık mı?"


"Ama uykum çok geç geliyor ve ben seni hemen görmek istiyorum ne yapayım?"


Omuzlarımı yukarıya kaldırdığımda omuzlarımı tutarak bana yaklaştı. 


"Uykun geldiğinde uyu! Sadece o zaman beni görebilirsin."


******************************************


Gözlerimi araladığımda karanlıktan dolayı göremeyerek yatağın yanındaki siyah perdeyi açtım. Gözüme yoğun bir ışık çarpınca perdeyi hızla geri kapattım. 


"Ne kadar zamandır uyuyorum?"


Kendime sorduğum soru ile sesimin çatallaştığını fark ederek öksürdüm. O sırada odamın kapısı açıldığında başımı kaldırmayarak konuştum. 


"Kapıyı çalmadan girme demedim mi?"


"Arjin!"


Kulak zarımı delecek kadar yüksek sesle adımı söyleyince hışımla yataktan kalktım ve babam olacak adamın karşısına dikildim.


"Amacın ne senin? Daha ne kadar uyuyacaksın?"


Alayla güldüm. 


"Neden? Beni okutmak için verdiğin para boşa gidiyor diye üzülüyor musun?"


Aniden yüzümde sert bir tokat hissederek yere düştüm. Ağlamıyordum ama içimde kasırgalar kopuyor gibiydi. 


"Allah benim başıma senin gibi bir iblis musallat etti ama artık dayanamıyorum. Kızım da olsan umurumda değil."


Elini saçlarıma geçirerek beni sürüklemeye başladı. Hiç ses çıkartmadım. Beni salona getirdiğinde saçlarımı sertçe bıraktı ve üzerime doğru tükürdü. 

Elini saçlarına geçirerek öfkesini kontrol etmeye çalışarak konuştu. Daha çok kendi kendine konuşuyor gibiydi.


"Götürmediğim Psikolog kalmadı. Hâla nasıl olur da düzelmez anlamıyorum."


"Benim psikolojik bir sorunum yok."


Konuşmamla birlikte sertçe bakışlarını bana çevirdi. 


"O yüzden mi 24 saatin 13 saatini uyuyarak geçiriyorsun? Okula bile gitmiyorsun. Annen öldüğünde çok değiştin seni toparlamak için her şeyi yaptım. Yeni biri ile evlendim ona kötü davrandın, Psikoloğa götürdüm ben iyiyim deyip tedaviyi reddettin, eski okulundan alıp özel okula verdim oraya da gitmiyorsun. Ne istiyorsun benden? Anneni benim öldürdüğümü mü sanıyorsun? Bu yüzden mi böyle davranıyorsun?"


"Onu sen öldürdün. Bu zaten bir gerçek."


"Onu ben öldürmedim. Neden anlamak istemiyorsun? Bunu neden yapayım?"


Tane tane anlamamı ister gibi konuşmuştu.


"O kadınla evlenmek için."


İkimizde bağırıyorduk. Sitenin içindeki herkesin duyduğuna neredeyse emindim. 


"Bu muyum yani? Senin gözünde ki baba profilim bu kadar ucuz ve aşağılık mı?"


Alt dudağını dişlerinin arasına alarak ısırmaya başladı. Elleri belindeydi gözleri ise boş duvarda geziniyordu. Bana zarar vermemek için kendini tutuyor gibiydi.


"Konuşman bittiyse ben odamdayım."


Diyerek yerden kalktığımda duvardaki gözleri beni buldu. O kadar ürkütücü bakıyordu ki bakışlarımı bende onun gibi duvara çevirdim. 


"Evlenmek mi istiyorsun?"


Söylediği şey ile sertçe ona doğru döndüm. 


"Ne? Bana neden öyle bakıyorsun? Bir kız okumak istemiyorsa evlenmek istiyordur. bunu bilmiyor musun? Sen de okumak istemiyorsun yanlış mıyım?"


Gözlerimi sabır dilenircesine kapattım ve ürkütücü bir sesle konuştum. 


"Okumak istemediğim doğru ama evlilik..."


Gözlerimi açtım ve kızarmış gözlerimle babama ürkütücü bir şekilde bakarak konuşmaya devam ettim.


"Senin gibilerle uğraşmam ben, direk katil olurum. Eğer avukat işleri ile uğraşırım ben dersen sen bilirsin."


Ellerimi iki yana açarak konuşmasına izin vermeden odama doğru yürümeye başladım. 

Odama girdiğimde sinirle banyoya girip tek tek çekmeceleri açtım. Bu dünyada kalıp babamın saçmalıklarına daha fazla tahammül edemezdim. Hele ki babamın söylediği o son şey benim ölüm fermanımı çoktan imzalamıştı. Çekmecede bulduğum beyaz kutuyu elime alarak kapağını açtığım gibi avucuma boşalttım. Avucumu ağzıma yaklaştırırken aniden elimin titremesi ile hapların yerle buluşması bir oldu. 


"Kahretsin!"


Sesli bir şekilde söylediğim kelime ile birlikte yumruk yaptığım elimi aynaya geçirdim. 


"İntihar etmeyi bile beceremiyorsun."


Yere düşen cam parçasını elime alarak sıkmaya başladım. 


"Aptalsın!"


Bağırıyordum ama acıdan değil, sinirden...

Aniden elim benden bağımsız bir şekilde sertçe yanında durduğum kapalı olan kapıya çarptı ve yumruk yaptığım elim refleksle açıldı. Avucumdaki cam parçası yere düşünce elimi kapıdan çekmeye çalıştım ama hareket ettiremedim. Elimi oynatabiliyordum, acısını hissedebiliyordum ama elim kapı ile bir bütün olmuştu sanki. Kapıdan bir türlü ayıramıyordum. 


"Bu ne boktan bir durum böyle?"


Bağırarak sorduğum soru ile birlikte yerdeki cam parçalarına tekme atmaya çalıştım ama bacağım havada asılı kalınca dengemi kaybederek yere düştüm. Kalçamın acısı ile yüzümü buruşturdum.


"Hak ettin ama!"


Duyduğum ses ile panik içerisinde etrafıma bakmaya başladım ama burada benden başka kimse yoktu.


"Buradayım, tam karşında."


Yine aynı sesi duyunca karşıma baktım ve birden önümde bir silüet belirdi. Rüyalarımda beni daima mutlu eden ama gerçekte asla var olamayacak o çocuk...


"Rüyada mıyım?"


Başını iki yana sallayarak önümde diz çöktü ve gülümseyerek biraz da yüzünü buruşturarak bana baktı. 


"Zaten tanışıyoruz ama daha önce hiç adımı söylemedim. Hadi tanışalım."


Elini bana doğru uzatarak devam etti.


"Ben Savaş. Bir hayaletim. Böyle diyince tuhaf oldu ama şöyle anlatayım..."


Umursamaz bir ifade ile sırtını duvara yaslayarak yanıma yaklaştı. 


"Ben ölüyüm."


Benim şaşkın bir şekilde yüzüne baktığımı görünce devam etti.


"Hadi ama sormayacak mısın Arjin?"


Şaşkınlığım devam ederken konuştum.


"Neyi?"


"Ölümün nasıl bir şey olduğunu. Belli ki sen bu konuda tecrübesizsin."


Yerdeki hapları işaret etti. Yutkundum.


"Ölüm senin sandığın gibi hayatına son verince ebediyen yok olmak falan değil. Ölünce yaptıklarının ve yapmadıklarının bedelini ağır bir şekilde ödüyorsun. Hele ki intihar ile ölürsen..."


Gözleri elime kaydı ve ne söylediğini unutmuş gibi devam etti.


"Eline pansuman yapmalısın."


Çekmeceden sargı bezini çıkartırken ben de yarım bıraktığı cümleyi umursamadan konuşmaya devam ettim.


"Nasıl girdin evime?"

 

Sorduğum soru ile gözlerini devirerek konuştu.


"Yapma Arjin! Cam açıktı oradan süzülerek içeriye girdim. Camlarını kapatmalısın."


Şaşkınca etrafıma bakarak konuştum. 


"Gerçekten mi?"


Kahkaha atmaya başladığında ona doğru döndüm. 


"Evet, kuşum çünkü ben. Süzülerek camlardan girmek en büyük hobim."


Ona hala ciddi misin bakışı atarken aniden gözümün önünden kaybolunca çığlık attım. Sonra birden duvarda kafasını görünce daha fazla çığlık attım. 


"Eğer bir kulak zarım olsaydı şu an parçalanmıştı. Ruh olmanın avantajları."


Elimde ki sargı bezini parçalanmış elime sarmaya devam ederek sordum. 


"Ruh musun gerçekten?"


"Yok Alaaddinim ben. Dile benden ne dilersen?"


Gözlerimi devirdim. Sonunda elimi sarmayı bitirdiğimde kapıya tıklatılması ile yerimde sıçradım. 


"Arjin neler oluyor?"


Panikle oturduğum yerde kalktım ama başım dönünce duvara tutunmak zorunda kaldım. 


"Seni burada görmemeli."


Daha çok kendi kendime konuşuyordum ama Savaş bana uzaylıymışım gibi bir bakış attı. 


"Ruhum diyorum yani hayaletim neyini anlamıyorsun?"


"Ona bakarsan benim de seni görmem imkansız ama görüyorum. Bu nasıl bir iş?"


"Sen istisnasın."


"Arjin, hemen hazırlanıp yanıma gel bir yere gideceğiz."


Babamın sesi ile bedenimin kaskatı kesildiğini hissettim. Beni tımarhaneye mi kapatacaktı yoksa? 


"Anlaşılan işlerin var. Seni yalnız bırakayım."


Savaşın sesi ile kendime gelerek hızla konuştum. 


"Gitme!"


Savaşın bakışları bir an değişir gibi oldu ama o alaylı ifadesini yeniden koruyarak konuşmaya başladı. 


"Anlıyorum üstünü önümde değiştirmek istiyorsun, her kız kendini bana göstermek için can atar bu ilk değil ama yapacak işlerim var. Bir hayalet olabilirim ama öbür dünyaya geçmem için araştırma yapmalıyım."


Diyerek bana göz kırptı. Yaptığı ima sinirlenmeme neden olmuştu. Böyle imalarla bel altı espri yapan erkeklere gıcık olurdum. 


"Ne halin varsa gör ve bir daha rüyalarıma girmeyi aklından bile geçirme!"


Diyerek sertçe kapıyı açıp odaya geçtim ve hızla üzerimdeki tişörtü çıkartarak dolaba ilerledim. Elime geçirdiğim siyah badiyi üzerime geçirip odadan çıktım. Altımdaki siyah bir eşofman olduğu için değiştirme gereği duymadım. 

Aşağıya indiginde babam ellerini önünde bağlamış bir şekilde merdivene oturmuştu. 

Beni fark eder etmez ayağa kalktı ve o sert duruşu ile karşıma geçip gözlerimin içine bakmadan konuştu. 


"Araba hazır! Beni takip et!"


O önde ben arkada evden çıktık ve siyah arabamıza doğru ilerlemeye başlarken aklımdaki soruyu soruverdim. 


"Nereye gidiyoruz? Sonunda beni tımarhaneye kapatmaya mı karar verdin yoksa."


Adımları bıçak gibi kesilince önümde durdu ve bedenini bana çevirerek tam gözlerimin içine baktı.


"Seninle daha fazla başa çıkamam. O yüzden seni Seninle başa çıkabilecek birinin yanına götürüyorum."


Anlık olarak bakışlarıma korkunun yerleştiğini hissettim. Alt dudağımı dişlerimin arasına alarak bakışlarımı tekrardan babama çevirdim ama o çoktan arkasını dönmüş arabasına ilerlemeye başlamıştı. 


"Beni amcama götürmüyorsun değil mi?"


Diye bağırdım arkasından ama o yüzüme bile bakmadan şoför koltuğuna oturup kapısını kapattı ve binmemi bekledi. 

Hızla arabanın yanına yürüdüm ve cama eğilerek babamın yüzünü inceleyip sorumu yineledim.


"Beni amcama mı götürüyorsun?"


Babam kafasını bana çevirerek umursamaz bir şekilde gülümsedi.


"Baba!"


Sesim kısılmıştı ama devam ettim. 


"Beni karısını ve çocuklarını her gün döven, o adamın yanına mı götürüyorsun?"


Babamın yüzündeki umursamaz gülümseme silindi ve bakışlarına öfkenin yerleştiğini gördüm.


"Kendi isteğinle mi binersin yoksa ineyim mi?"


Eğildiğim yerden doğrularak bir kaç adım geriye doğru yürüdüm. Babam binmeyeceğimi anlayınca hızla arabadan indi ve ben kendimden bile beklemediğim bir hızda koşmaya başladım. 


"Arjin, kahretsin..."


Arkamdan söylendiğini duydum ama takmadan koşmaya devam ettim. 

Ben koşarken arkamdan arabanın sesini duymaya başladım ama arkama bakmadım. tam o sırada sanki bir rüzgar beni uçurmaya başlamış gibi ayaklarım havalandı ve yüksek bir yerden aşağıya doğru yuvarlanmaya başladım. Kafam taşa denk geldiğinde yuvarlanmam durmuştu ama kulaklarım uğuldamaya başlamıştı. Gözlerimi zorlukla araladığımda karşımda bir yüz olduğunu fark ettim ama çok bulanık olduğu için gözlerimi ondan çevirdim ve yukarıdan bana doğru bakan birini gördüm. Ben aşağıdaydım o yukarıdaydı. Kahretsin ben nereden yuvarlanmıştım böyle?


"Arjin!"


Kulaklarımın uğuldaması geçince yukarıdan bana doğru seslenen kişinin babam olduğunu fark ettim.  


"Gözlerini kapat ve bir süre hareket etme!"


Başka birinin sesini duyunca bakışlarımı babamdan ona doğru çevirdim. 


"Dediğimi yap Arjin. Baban senin öldüğünden emin olmak için sana sesleniyor. Tepki verme ve gözlerini kapat."


Savaş benim tam karşımdaydı ama gitmemiş miydi o? Ben aklımda ki sorularla mücadele ederken elini gözlerimin üzerine götürdüğünde gözlerimin istemsiz bir şekilde kapandığını hissettim.


"Arjin!"


Babamın sesini yeniden duyduğumda titrediğimi hissettim. 


"Şşşt geçti."


Gözlerim kapalı iken Savaş'ın sakinleştirici sesi ile birlikte tüm kaslarımın gevşediğini hissettim. 


"O gitti."


Yeniden sesini duyduğumda gözlerimi yine istemsizce aralayınca onun elaları ile benim kahvelerim kesişti. Bana bakarken şefkatli bir çocuk gibi bakıyordu. Bakışında acıma yoktu. Saf bir şefkatle yüzümü incelemeye devam ederken yutkundum. 


"O gitti Arjin, artık özgürsün!"


Artık özgür müydüm? Artık özgürdüm... Belki de kimsesizliğin adı özgürlüktü. Belki de bu bizim gibilerin avunması için bulduğu bir kelimeden ibaretti.