Nilgün Marmara'nın hayatına değinmeden önce edebiyatçıların intihara teşebbüs yahut gerçekleştirme içgüdülerine ya da sevk edilişlerine dair bir şeyler söylemek gerek. Şairler, dünyaya kelimelerin ve imgelerin uç noktasından bakıp hayatı böyle yorumlamanın, uçlarda dolaşmanın ve "tüm arka bahçeleri görmenin" etkisiyle kıyasıya çatışırlar. Bu durumda olan kişi, maddi ya da manevi kayıp alarak tüm dünyanın kendi içinde anlamsızlaşmasını seyretmekten vazgeçer ve var olmayı reddederek yok olmayı eylemleştirir. Aşırı duygular ve uçlarda yaşantılar, intiharın erdemli bir karar gibi kavranılışına kadar gider. Onu anlamayan dünya için intihar; bir öç alma, yenilgiyi onurlu bir zaferle değiştirme, onlara en büyük pişmanlığı yaşatma olarak belirir kişinin tahayyülünde. Ölüm, bir başlangıcı veya sonsuz bir sonu temsil eder hale gelir. Kelimenin anlamı durgunlaşır, kurtuluşun ve sessizliğin anlamıyla yeniden yorumlanır.


Camus, intiharı; "Varoluş problemini kesin olarak çözme kararının bir işareti" olarak görür.


İsmet Özel de intihar hakkında şunları söyler: "Kırk yaşıma kadar hep intiharı düşündüm ama kırk yaşımdan itibaren insanların intihar etmeye değmeyeceklerini düşünmeye başladım. Bana göre intihar, geride kalanlara yönelik ağır bir suçlamadır. Bu mesajı verebileceğin tıynette insan olmadığını düşününce de intihar etmiyorsun."


Yine Nuri Bilge Ceylan'ın Bir Zamanlar Anadolu'da filminde savcı, doktora sorar: "Bir insan, bir başkasını cezalandırmak için kendini öldürebilir mi?"


Doktor şöyle cevaplar: "Zaten intiharların çoğu başka birini cezalandırmak için yapılmıyor mu savcı bey?"


Nilgün Marmara 1958'de İstanbul'da doğar. Kadıköy Maarif Koleji'ni bitirir. Liseyi Kadıköy Maarif Koleji'nde okur. Üniversite hayatına İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde başlar ancak siyasi sebeplerle burada devam edemeyip tekrar sınava girer ve Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünü kazanır. Okulu, "Sylvia Plath'in Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi" tezi ile 1985'te bitirir. Mezun olduktan sonra Marmaris'te bir tatil köyünde çalışmaya başlar. Farklı şirketlerde sekreterlik, Mısır Konsolosluğu'nda memurluklarda bulunsa da iş hayatı çok uzun süreli olmaz. 1982'de, arkadaş ortamında tanıştığı endüstri mühendisi Kağan Önal ile evlenir. Eşinin işi dolayısıyla 16 ay Libya'da yaşar. 13 Ekim 1987'de 29 yaşındayken kaldığı evin balkonundan atlayarak intihar eder. İntihar edeceği gün, eşi Kağan'a tedaviyi tekrar alacağını söyler. Tedaviye daha önceleri bir türlü yanaşmamaktadır.

 

Gizdökümcü şiirin önemli isimlerinden olan ve intiharıyla anılan Sylvia Plath'in Nilgün Marmara ile benzer yönleri vardır. Plath, anne ve babasından sevgi görmeyerek büyümüş, manik depresifi olan bir şairdir. İlerleyen yıllarda eşi Ted Hughes'ın kendisini aldattığı öğrenen Plath, 11 Şubat 1963'te ikinci kattaki odalarında uyumakta olan çocuklarının yanına süt ve kurabiye bıraktıktan sonra odalarının kapısını da içeriye gaz girmeyeceğinden emin olmak üzere bantlayarak kapatır ve mutfağa gider. Fırını açıp harlanmasını beklerken birer birer uyku ilacı içer ve kafasını fırının içine sokarak intihar eder.*


Üstelik intihar ettiğinde henüz 30 yaşındadır. Marmara'nın 29 yaşında balkondan atlayarak intihar etmesi bir tesadüf değilmiş gibi durur. Sonraları Nilgün Marmara'nın intihar etmediği, öldürüldüğü tartışmaları patlak verdi. Kırmızı Kahverengi Defter basıldığında kafalarda soru işaretleri oluşmaya başlar. Kağan Önal da tüm iddialara açıklayıcı yanıtlar verir. Nilgün Marmara'nın eksik sayfaları tamamlanarak oluşturulan yazılarının yeni baskısı "Defterler" adıyla çıktığında, akıldaki sorular da cevaplanmış olur.


 

Ece Ayhan, Kırmızı Kahverengi Defter'de "Ben, Nilgün Marmara'yı İskenderiyeli, stigma'lı, çentikli bir arkadaş sayıyorum. Nasıl İsmet Özel cumhuriyetle yaralı ise Nilgün Marmara da dünyayla yaralı idi." der.


Hayat artık ona karşı bir şey sunmaz. Her şey yaşanmıştır. Bunu da Düşü Ne Biliyorum şiirinde şöyle dile getirir: "Ey, iki adımlık yerküre / senin bütün arka bahçelerini / gördüm ben."


Var olma sıkıntısı arttıkça defterine düştüğü notlar da intiharın çağrışımını bir hayli yapar. "Ben bir tehdidim onlar için çünkü bir varlığını, cinsiz bir bebek, rolünü bulamamış, iyi ezberleyememiş bir hayvan, her yere savrulabilir, dağılabilir bir atom..."


Sylvia Plath'in yaşantısına, düşüncesine tanıklık etmek ve bazı yerlerde kesişmesi, Nilgün Marmara'nın kaderini de kendi elleriyle intihara doğru sürükleyişinin başat sebebidir. Artık önüne kuş konmadığını hissetmesiyle başlamıştır her şey belki. Kafatasının içini bir küçük huzurla aynalarla kapladığını, ölü ben'inin kendisini aynalardan izlemesi gerektiğini imgeler.


Cemal Süreya, 841. gün eserinde, "Nilgün ölmüş. Beşinci kattaki evinin penceresinden kendini aşağı atarak canına kıymış, Ece Ayhan söyledi. Çok değişik bir insandı Zelda. Akşamları belli saatten sonra kişilik hatta beden değiştiriyor gibi gelirdi bana. Yüzü alarır bakışlarına çok güzel ama ürkütücü bir parıltı eklenirdi. Çok da gençti. Sanırım otuzuna değmemişti daha... Bu dünyayı başka bir hayatın bekleme salonu ya da vakit geçirme yeri olarak görüyordu. Dönüp baktığımda bir acı da buluyorum Nilgün’ün yüzünde. O zamanlar görememişim. Bugün ortaya çıkıyor." der.


Tüm arka bahçeleri gördüğünü iddia ederek dördüncü kattaki evinin balkonundan intihar ettiğinde, "Hayatın neresinden dönülse kârdır." sözünü tasdik etmiş olur. "Edebiyatçı hem intiharı temalaştırmakta hem de onu bizzat tecrübe etmektedir."** Fakat edebiyatçıların birbirini intihara çağırmaları ya da etkilenmeleri övgü duyulacak, onurlu görülecek bir şey değildir. İntihar, hayatın olağan düzeninde başvurulacak son şeylerden biridir. Nilgün Marmara da Sylvia Plath'in kaderini paylaşır. İki şair, iki müntehir...

 



* https://tr.wikipedia.org/wiki/Sylvia_Plath

** Sümeyra, Cemile, Kendi Kalemini Kıranlar, s. 9.