Gözlerimi yukarıya dikip sonsuzluğu görmeye çalışıyorum. İshak kuşunun huzurlu sesini dinliyorum. Sonra anlıyorum ki gelecekte hüzünle anımsayacağım bir yaz gecesinin tam ortasındayım. Göğe bakıp düşlere dalmadan önce çocukluğumun ilk hatıralarında bile yeri olan isteğimi hatırlıyorum, bir masal olmak.


Bir varmış bir yokmuşla başlayan, pirelerin berber develerin tellal olduğu, devlerden kaçıp canavarlarla savaşsan da sonunda kazananın sen olacağını bildiğim bir masal olmak istedim kendimi bildiğimden beri. İyilerin sadece iyi kötülerin sadece kötü olduğu, gerçek aşkın olduğu bir hikayede var olmak... Oysa şimdi nasıl biterse bitsin yarım kalacağını bildiğim bir hikayedeyim sanki. Aşkın bir yanılsama olduğu, iyinin ve kötünün ne olduğunun bilinmediği bir dünyadayım. Öldüğü an unutulan insanları düşününce bir hikaye bile olamama ihtimalim geceyi derin bir umutsuzluğa sürüklüyor. İshak kuşu bile umutsuzca ötmeye başlıyor. Sonra saçmaladığımı fark ediyorum. Beni hatırlayan tek bir kişi bile olmasına gerek yok bir hikaye olmam için. Dokunduğum bir defter, ağaç ya da gördüğüm bir manzara anlatacak hikayemi; asırlar sonra yaşayıp gönlüyle bakan insanlara.