Sen ve ben gülümseyebiliriz, el ele tutuşalım.

Ama ne mümkündür sevinç bizim gibiler için?

Kaybolalım.

Yine de deneyelim,

Kalabalığın ortasından geçip gidelim, benim canım.

Yanımda attığın her adım verir bana dünyaları.

Adımlarının sesi şenlendirir sokakları.

Ellerinde hayat vardı, nasıl olabildiler bir ruhun katili?

Yerleri ıslak ve ışıkları renkli sokakları bir bir geçelim,

Kalabalıkta kaybolalım.

İçimde var olan ateşi harlayalım.

Varsın yansın dünya.

Sen ve ben, biz olalım.

Karanlıklar içindeki bir ışık olalım.

Tek bir ruh olup kaybolalım.

Karışalım kalabalığa, kalabalık biz olalım.

Geçelim göklerin altından,

O sevdiğin minik yıldızların yanından.

Bir selam çakalım yıldızlara, onlar hiç almasalar da…

Tutunalım birine, gidelim buralardan.

Kayıp uzaklaşalım sadece, bu dünyadan.

Ya da bırakalım bu büyük hayalleri.

Sadece bir otobüse binelim.

Akbilin sesi kulaklarımızı tırmalarken,

İnsanların sıcaklığı bizi cehennem gibi kavururken gülümse bana.

Gülümse canım, çünkü sen gülümseyince yeşerir içimdeki ölü tohumlar.

Ama başta dediğim gibi, ne mümkündür sevinç?

Yapamayız değil mi bunların hiçbirini?

Ölü bir beden ve yaşamayı çoktan bırakmış bir ruh…

O yüzden sen birazdan ayrılırken benden,

Girerken o soğuk ve ıslak toprağın altına,

Ben bir daha bakamayacağım asla o güzel gökyüzüne.

Yerin altındaki tutsaklıkla kaybolacağım,

Senin özgürlüğün, benim tutsaklığım…

Şimdi omzumdasın, bir zamanlarki gibi neşeli değilsin.

Buz gibi havaya, her zamanki sıcak kalbin bu sefer uyum sağlıyor, buz gibi adeta.

Neden?

Neden benle kalamadın?

Şimdi o çok sevdiğin toprak artık her tarafında.

Kokusu bu sefer her zamankinden daha fazla burnumuzda.

Artık seni göremeyeceğim kadar etrafımızda.

Sarıyor bedenini…

Sesler yükseliyor, ben algılayamıyorum.

Sesler yükseliyor, ben daha da bitiyorum.

Sanırım bu, gidişinin melodisi.

Kulaklarımı tırmalıyor, canım acıyor…

Ah güzelim, neden kalmadın benle?

Artık bitti melodiler,

Kesildi sesler,

Dağıldı bedenler.

Yoksun sen.

Ayaklarımın altında seni içine çeken toprak.

Ona kızgınım.

Sen çok sevdin diye mi almıştı seni içine bu toprak.

Bu sizin buluşmanız mıydı?

Ah güzelim,

Kararıyor hava, içine çekiyor karanlık.

Işıklar yok, yıldızlar küsmüş.

Seni görmek isterlerdi belki de,

Bu karanlık gecede.

Yanıma gelsene,

Hepsi bir şakaydı desene.

İçinde hayat bulunan gülüşünü bana bahşetsene.

Canım, şimdiden özlemek olur mu?

Bu işte bir terslik yok mu?

Çok erken daha özlemek için.

Özlem bu kadar hızlı mı gelir?                                                                            

Benim canım, benim acım

Çok çaresizim.

Yanımdasın ama bir o kadar da uzaksın. 

Sen toprağın altında, toprak ayaklarımın altında.

Sana ulaşmak için avuçlarımdaki toprak her saniye artıyor, sonra bir farkındalık.

En acısı da farkındalık.

Ellerim ıslak toprak kokuyor.

Açtığım delik bana acı bir sırıtış bahşediyor.

Olmaz artık, yapamam.

Olmaz artık, yaşayamam.

Olmaz, senle olamam.

Sensiz de olamam.

Arafta mı kaldım, nasıl bir hakikat bu?

Hakikat en çok acıtan, tam da şu an.

Sen demez miydin, acı hakikat tatlı yalandan iyidir diyen.

Öyle değilmiş canım. 

Ben senin yalanlarında bile yaşamaya vardım, hakikat buysa.

Benim canım, benim acım,

Şimdiden kaybediyorum ben.

Olmuyor, bırakıyorum kendimi, yanına gelebilmek için.

Ama bırakışlarım gelmeme yetmiyor, benim tatlı acım.

Ben de gelmek istiyorum, belki de haksızlık ediyorum…

Ah ah, yetmiyor kelimelerim güzelim.

Nasıl tarif ederim ben seni?

Bu kadar sözcük arasından bulamıyorum ben seni.

Olmuyor, tüm olmayan gücümle doğruluyorum.

Toprak ayaklarımın altında ezilirken duyuyorum anlamsız bir haz

Daha sert adımlarım, sonra daha da sert.

Anlamsız yanım toprağa düşman, sen giderken sessiz durduğundandır belki nefretim.

Yürüdüm, yürüdüm ve yürüdüm.

Artık bitti toprak.

Taş kaldırımlardayım.

Bizim sokaklarımızdayım, benim canım.

Senle adımladığımız her sokaktayım bu gece.

Senin adımlarının izleri hala önümde.

Senin nefesin hâlâ nefesimde,

Senin tenin hâlâ tenimde sanki.

Üşüyor dudaklarım sensiz bu gecede.

Bittiğinde adımlarım, bitmiyor sokaklarım.

Taş kaldırımlar yok artık.

Gideceğimiz onca yer bir sonsuzluk,

Sensiz yapacaklarım bir hiçlik…

Kim ödeyecek bir ömrün bedelini?

Kim teselli edecek bir ömrün bu halini?

İsyanlar bile bana az gelir.

Nasıl dinecek bir ömrümün bu ateşi?