Bir beton zemin üzerine dört demir ile saplanmış, otobüs bekleyen yolcuların yağmurdan korunması için demir bir tente ile üzeri kapatılan ve en tepede, bulunduğumuz şehrin ismi yazan otobüs duraklarından biriyim ben. Bizleri yani otobüs duraklarını gören herkes bizi böyle tarif etse de aslında bizler birçok hikâyeyi içinde barındıran yerlerden biriyiz. Belediyenin beni buraya kurduğu günden beri bazen komik, bazen ise en acı hikâyelere şahit olmuştum. Bazen iki genç sevgilinin ayrılışına hüzünlenirim, bazen iki küçük çocuk tarafından etrafıma yazılar yazılır bazen ise kazalara şahit olurum. Ama beni en çok kazalar etkilemektedir. Hele ki şu son bir yılda bir mahalle ötemde bulunan boş arsaya yaptırılan büyük iyileştirme merkezi; oraya gidip gelen hastaların anlattıkları, iç sesleri beni o kadar üzmektedir. Bütün demir parçalarım bu üzüntüden pas tutmuştur.
İşte gene üzülmeye başlayacağım, iyileştirme merkezine gitmek isteyen dört kişi otobüse binmek için bana doğru geliyorlar. Gelenlerden birisi görme engelli genç bir kız, ikincisi de genç bir kız ancak yüzü sarılı, üçüncü gelen aksıyor, en son gelenin ise bir kolu yok. Her birinin ayrı bir hikâyesi olduğu o kadar belli ki. Daha düne kadar sağlıklı bir yaşam sürerken şimdi bu durumlarını görmek beni çok üzmekte. İçlerinden ayağı aksayan adam, karşı tarafımda duran futbol sahasına o kadar hüzünlü bakıyordu ki. Bütün dikkatimi o adama verip içinden geçenleri dinlemeye başladım.
Bir daha futbol oynayamayacağım.
Keşke o gece içkili bir durumda iken motosiklete binmeseydim, diyordu.
Dikkatimi adama verdiğim sırada yüzü sarılı kızın düşüncelerine takılmıştım. Elindeki cep telefonundan fotoğraflarına bakıp derin bir iç geçirerek "Bir daha hiçbir zaman eskisi kadar güzel olamayacağım," diyordu. Bir işi yaparken ustasına bırakmak yerine düşüncesizlik edip nasıl da hararet yapan arabanın su bidonunu açmıştım, diyerek telefonundaki fotoğrafı kapatıp, başını önüne eğip otobüsü beklemeye başladı.
Gözleri görmeyen kızın nefesi dikkatimi çekince genç yaşında gözlerini kaybeden kızı dinlemeye başladım. Ne kadar da güzel bir hava, keşke görebilseydim, diyordu. Keşke o gün üst geçidi kullansaydım, diyerek düşüncelerini kısa kesip sustu. Bu susmayı çok iyi biliyordum. Pişman insanların susmasıydı bu. Kızın bir şeyler söylemesini beklerken bir bağırma sesi duydum. Hemen yanımda duran tek kolu olmayan adam hızlı geçen bir aracın arkasından bağırıyordu. Bu bağırma da tanıdık geliyordu bana, orta yaşlı adamı sakinleştirmeye çalışan ayağı aksayan adam, "Lütfen sakin olun beyefendi," dese de adam bir türlü sakinleşemiyordu. En sonunda ayağı aksayan adama dönüp "Nasıl sakin olayım beyefendi, bunlar gibi sürat tutkunu insanlar yüzünden bir kolumu kaybettim. Ne zaman böylelerini görsem geçirdiğim trafik kazası ve ezilen kolum aklıma geliyor!" diyerek neden sinirlendiğini anlatıyordu. Adamın siniri biraz dindiği sırada otobüs de gelmişti. Önce görme engelli kız, şoförün yardımı ile boş bir koltuğa oturdu, ardından da diğerleri otobüsteki yerlerini aldılar. Ben ise başka hikâyeler dinlemek için bulunduğum yerde yeni insanları beklemeye devam ediyordum.