Bin dokuz yüz yetmişli yıllarda adam daktilosundan bin sayfalık kağıtlarını çıkardı ve yayınlattırmak üzere yayımcı aramaya başladı. Ansiklopedi demeti niteliğindeki bütünü gören yayımcılar, kağıt maliyetinin fazla geleceğini öne sürerek yayımlamaya yanaşmazlar. Kitabın bastırılması için kısaltılması gerektiği öne sürülüyordu. Eserini ince titizlikle tekrar okuyup üç yüz sayfa kısaltmasına rağmen yayımlatabilmesi uzun soluklu oldu. Bir hayli uğraşlar sonucu -araya tanıdıklar sokularak- kitap bastırıldı. Yazarın ilk kitabı olan bu eser, çağına oranla postmodernist izler taşıyordu. Yayımlanmasından sonra edebiyat dünyasının yok saydığı, okumadığı, okusa bile sert eleştirilerini esirgemedikleri bir kitap olmuştu. Yazara destek verenler ise "Borges de ölümüne kadar ikinci basımı görmedi, seni anlamaları uzun zaman alacak" demişlerdir. Tabii ölümünden sonra anlaşılmak, hangi esaslı yazarın hayali olabilir ki? İlk eserinde yaşamış olduğu hayal kırıklığından hemen sonra yeni eserler yazmaya, yazılarıyla yaşamaya başladı adam. Yaşarken kendini göstermek istiyordu. Modern yazarların karşısına çıkıp artık çağlarının kapandığını göstermek istiyordu belki de. Yazılarıyla geçirdiği yedi sene sonucunda yalnızca ilk eseri ikinci basımı görmüştü. Fakat o da satılmayıp depolarda yerini korumaktaydı. Yazılarla olan yaşamının son senesinde beyninde tümör olduğu anlaşılmıştır. Gelenekselleşmiş modernizm ile olan savaşında galip çıkan, modern tutumlar olmuştur. Gerçi şunu da belirtmek gerekir ki eserlerinin hiçbirinde modernizme saldırmamıştır. Hatta yazılarının kimi kısımlarında gelenekselleşmiş edebiyata ait kısımlar bulunmaktadır. Onu aykırı ilan edenler, modern edebiyat zümresiydi. Postmodernist olduğunun ileri sürülmesi bile ölümünden seneler sonra olacaktı. Kendi edebiyat dünyalarının içine alabilmek için muhakkak bir kelime ile bir sınıf belirtmeleri gerekiyordu. Ölüm bedenine nüfuz etmeden hemen öncesinde kendini rahatsız hisseden yazar, misafirlikte olduğu evde banyoya geçerek ruhunu kurtarması gerektiğine karar verdi. Kapıyı tıklatan arkadaşlarına nükteli cevaplar vermeyi de esirgemedi: "Merak etmeyin daha ölmedim." Ruhunun hafiflediğini hissettiği anlarda göğe kafasını kaldırarak anlaşma yapmak istiyorum, diye bağırdı. Bu şiddetli bağırış, yalnızca dudaklarından çıkan bir mırıldanma olarak yankılandı banyonun duvarlarında. Başta tek taraflı olduğu düşünülen antlaşma, seneler sonra karşı tarafın da istenileni yerine getirmesiyle tamamlanacaktır. Ölüme gitmeden önce İsa'nın ikinci kez gelmesini, yaşamak istediğini yüksek sesle haykırmıştır. Bir "ama" eklemeyi de unutmamıştır tabii ki. Kafka, Nobakov, Borges'in başına gelenlerin kendi talihine düştüğü zaman, yaşayanlar arasına bir seyirci olarak karışmak istiyordu. Son dileği bu olmuştu yazarın. Seneler sonra ilk kitabı tekrar yayımlanınca tekrar dirildi yazar. Yaşayanlar dünyasında bir izleyici olmak düşmüştü nasibine. Ölümünün ardından adının yükselişini sabırla izledi. Eserleri tekrar basıldıktan seneler sonra "postmodernist" diye yazdılar edebiyat köşelerinde. Biz fazla moderndik, anlamadık yazdıklarını, dediler. Tabii bunlar olurken ambivalence içerisindeydi yazar. Bir yandan gururlanıyor bir yandan artık çok geç olduğunu fark ettikçe hüzünleniyordu. Seneler geçtikçe yazar, kendinden etkilenip dünyaya açılan yazarları izledi; kendi adının ağızdan ağıza dolaşmasını dinledi. Hatta kendi mezar taşına gelip yazı yazanları bile acınası gözlerle seyretti. Postmodernizmin öncülerinden biri sayılan yazarımız şimdilerin popüler akımlarının -bir nevi modern tutumların- kurucusu olmuştu. Onu ölüme uğurlayan modernizm yine yakasını bırakmamış, onu lider ilan etmişti. Zamanın ilerisinde yaşayan adamların yaşamından, yaşam ertesinden eksik olmazmış acı. Dünyadaki dirilişinde izleyici olarak kalması artık canını sıkmaya başlamıştı. Bağırmak istiyordu. Kendini popülerleştirmelerindense onun yaptığını yapmalıydılar. Korkmadan, eleştirilere kulak asmadan yazmalıydılar. Postmodernizmin popülerleşmesinde post kelimesini tekrar yürürlüğe sokmaları gerekiyordu. Edebiyat ancak bu sayede güzelliklerin esiri olabilirdi. Ancak bu sayede... Tabii bu işin zorluğunun farkındaydı; gelenekselleşen akımların karşısında durmak, hem de bunu istemeden karşısında durmak ve bu yüzden yalnız bırakılmak; bunu pek kolay atlatamamıştı. Gelenekselleşmiş modern yazarlar ancak kendi coğrafyasının yazarlarıyla dolu bir dünyada yaşıyorlar ve kendilerinden onlarca sene önce yazılan eserleri kendi süzgeçlerinden geçirip yeni eser oluşturmaktaydılar. Böylelikle geleneksel modernizm sapasağlam ve benzer örneklerle müfredatta kalmaya devam ediyordu. Fakat her tarzda kitaplar okuyup tutkuyla yazmak, bir çağın değişmesine vesile oldu. Tabii o çağ değişirken Mesih'ini çarmıha germeyi de eksik etmedi.