varışsızlığın büyüsü adına çok şekilli eller... tek bir adımı atlamadım, yuvarladım yuvarladım sırasızlıkla içimde taşları. içime taşları, daha da kendi halinden çıkmak adına. adını bulunca adımım bulamaç. arkadaki yavaşlasın ben hızlanmayacağım, yukarı düşük halini soran oluyor mu bu havanın. bendeki suda evler güzel baca kuruyor, tezgahın üstünde güzel şekerlikler de oluyor cebime atıyorum lazım olur diye. lazım olmuyor. lazım olması halini kurcalamaktan işsiz bırakıyorum onu da. bu daha mı güzel, çayı bazı insanlarımı duyunca şekersiz de içiyorum. geçelim.


278 kapasite. neden burada azız sigara da içilebiliyorken, buna bir şükür çıkar mı, çıkarırsınız bir yerinizden biliyorum, onlar daha çok biliyorlar, siz daha da çok. hem şemsiyeyi hem ruhunu tutabilenlerden çiçek kaçırıyorum, çiçeklerin olmak istedikleri yere doğru düşler kurup kurup masanın ayağına bakıyorum, kuytuyu basıyor ip de atlıyor göz kapaklarımın içinde.

 

kırpılmayan şeylerin ucunda upuzun uzak upuzun döşek misafir için kaldırıldı. sonsuza kadar. sonsuza kadar kavruk sarı, dönse tutulacak kemiklerini saklıyor durmadan. neden yapıyor bunu, size durmadım hiç.

bu sokakta yoksunuz ki kendi taşlarım tanış ancak. kendi aralarındaki düzensiz oyunda kaybolup size kaçıyorum. kaçıyorum burada taşan suyunun beni soyduğu kırmızı kovadan. yağmura hız emri vermeye, kendi tarafımdan tek bir çiçek kaldırmaya, tutsun tutsun diye hiçbir rengi. hep yok olmak var diye 278 kadar.