Bugün… Sitemizin değerli yazarlarından şair kardeşim, “Redfer” mahlaslı kardeşimin şiirine az gülümsememle tahlil ve analiz için klavyenin başına geçtim. Kardeşim serbest şiir yazma alanında bir numara, beğenerek okuyorum eserlerini. Şair yazarken içinde hissettiklerini duygu ve hislere katarak edebiyattan aldığı pay ile bir şeyleri ekleyerek, gülümseyerek, okuma zevkini de duygu ve hisleriyle katınca okunası tadına doyum olmaz eserleri meydana getiriyor ve yazıyor. Emekle, çabayla… Hayatın inişli çıkışlı yolunda yürürken bu yollara ait gerekenleri şiirleriyle betimleyerek ve duygusunu katarak yazmasından dolayı tebrikler ederim. Ben okumayı severim, bu şiir olur, öykü olur, deneme yazıları olur, okurken şairin yazarın duyguları mısralarında zaten kendini belli ediyor ve okumanın zevk ile duyguların sahilinde hafif esen esintisiyle hoşluk içinde gezdirtiyor.


GİRİŞ


İsmi bile unutulmuşken

Yokluğun tanımsız ayazı duvarlara sinmişken

Teli koparılmış sazların sessiz nağmelerini çalalım

Sonra sabaha varmadan infaz yemiş zamanı

Islık yapıp düşürelim dudaklarımızın arasına


Kardeşimiz, ismi unutulmuşken tanımsız, neden var olduğu ve neden yanımızda gezdirdiğimiz tanımsız “yokluğu, hasreti, ayrılığı”, soğuk ayaz gibi duygu ve hislerin çarpıklığına işaret ederek duvarlara sinmişken, odamızı bizi üşütürken, neden sarılmalarla karşılıklı anlayışla beraber değiliz diyerek sitem ediyor, haklı da. Teli koparılmış saz çalmadığı halde haydi gel çaçalım, sessiz nağmeleri çaçalım, bize ses olsun derken ve ironik bir dil ile bunu ifade ederken sonra sabaha varmadan karanlıklar içinde kalalım bu ayrılıkların anlaşılmaz senfonisi ile. İnfaz yemiş, asılmaya mahkum edilmiş zamanı yok edercesine ıslık yapalım; düşürelim dudaklarımızın arasına. Yani bunu dillendirelim bu yokluğa, ayrılıklara son vererek zamanı gülümsemelerle dolduralım. Kardeşim yerden göğe kadar haklı.


Sonra sokakları ve şehirleri

Sonra yokuşları sonra inişleri

Papatya beyazı kırlardan geçelim

Karanlıkta yağan gök taşlarına dokunalım

Ve sonra içimize 


Sonrasında sokakları ve şehirleri, sonrasında yokuşları ve inişleri gülümsemelerle dolduralım, papatya beyazına bürünmüş ya da büründürdüğümüz kırlardan geçelim, çiçeksiz sahaları, vahaları, kır çiçekleri ekelim dercesine karanlıkta yağan gök taşlarına derken gönlümüz taş kayaya dönmüş, az bakalım içine, dokunalım aşk sevgi dolu sözlerle yumuşatalım ve sonra içimize derken içimiz duygu ve hislerle şenlensin hoş olsun dercesine kardeşim sesleniyor.


GELİŞME


Ve sonra bir sandalla yol alıp

Volta atalım küreksiz ve dümensiz 

Bilmediğimiz denizlerde

Kaldırımlara yaprağını düşüren akasya ağacı olalım

Sonra şubat soğuğunda üşürken

Islak rüzgâr üfleyelim soluklar dolusu gökyüzüne


Sonra açılalım gönül denizinde sandalla gönüllere yol almak için yol alalım gidelim. Volta atalım vardığımız limanlarda, adalarda. Küreksiz ve dümensiz, yani yanaşmaya çalışalım hoş bir sözle, bakışla anlayışla, yüzelim, bilemediğimiz denizlere batmayız bu duygularla. Kaldırımlara yaprağı düşen akasya ağacı olalım, beyaz beyaz hoş kokusuyla renk katalım sokaklara. Sonra şubat soğuğunda üşürken içimizde aşkla sevgi ile içimizi ısıtan o aşkla, buğulu ıslak ısıtan haliyle üfleyelim soluklar dolusu gökyüzüne, her yer ısınsın. Muhteşem duygu ve hisler bunlar, ben hayran kaldım.


Ve sonra yitip gitsin sandıklarımız 

Yok saydığımız, unuttuklarımız 

Bütün her şeyden azade sessiz, gürültüsüz 

Hiç değişmesin mevsimlerde gecelerin ıssızlığı 

Sonra bir nöbet saatinde 

Donan sesler sevdamızın sancısı olsun

İki damla yaş zemine düşmeden

Çığ olup çığlığa dönüşmeden


Sonrasında yitip gittiğini sandığımız, yok saydıklarımız, unuttuklarımız bizsiz yalnızlığın dehşetine kapılarak bizden uzaklaşsın artık, hatırlayalım güzellikleri, varalım yanlarına. Bütün her şeyden azade (bağımsız) sessiz gürültüsüz, hiç değişmeyen mevsimlerde gecelerin ıssızlığı birlikteliğimizle neşemizle son bulsun. Sonra bu nöbet saatinde nöbette iken sevdamızın sessizliği ki donmuş sestir ki bu bizim sancımız olsun bu yalnızlığımız terk etmelerimiz, iki damla yaş olarak yaş zemine düşerek zeminle birlikte bizi yakmadan, çığ gibi arka arkaya ağlamalarla büyümeden, altında kalmadan, kadir kıymet değer bilelim diyor kardeşim, katılıyorum.


ANA BABA KONUSU


Ve sonra içimizdeki bütün gürültüleri sustursun gece 

Gök kubbeyi seyrederken 

Karanlığın derin boşluğunu düşelim

Ve sonra sessizce taşıyalım arzularımızı  

Kalbimizin ücra beldelerine 

Kırk sene evvelinden 


Ana konusu hasretin bizde bıraktığı derin izlerin akıcı yalın bir dile anlatılması. Zaten baba konusuna şimdiye kadar değinen olmadı, ben de değinmeyeyim. Azalan sevgi ve muhabbetin çıkmazında kalan bizlerin hali ortada. İnsanı sevmeye ağırlık vermesi gereken insanın; maddi birikime, kazanca yönelmesiyle yaşadığı ıztırap da gözler önünde. Devam edelim. İçimizdeki bütün gürültüleri bir karanlık yolları gülümsemelerle aydınlık ettikten sonra bütün gürültüleri, ayrılık, benlik, senlik, naz, baz, kaz falan filanın sesini kestirsin sustursun, muhteşem! Böyle gök kubbeyi hoşluk içinde seyrederken içine düşelim lakin bizlerin elliyle açtığı derin boşluklara değil, hoşluklara düşelim. Ve sonrasında sessizce taşıyalım arzularımızı kalbimizin en ücra köşelerine bir daha yolunu bularak gelmesin hasret ayrılıklar. Gömelim kalbimizin ücra köşelerine ta o çıktığı aklımıza sokulan dayatılan kırk sene evvelinden…



SONA DOĞRU BİRKAÇ ADIM


Saat yirmi üçü yedi geçe 

Beyazlara dönüşsün

Önemli sırlarla biçimlenmiş siyahlarımız

Ve sonra sallanan iskemle 

Üşüşen camdaki perde

Gıcırdayan ağaç dalları

Tuzu kuru bir sürü sebep

Ruhumuzla baş başa 

Kendi gerçeklerimize dönelim


Yani o külkedisi masalındaki gibi gecenin on ikisini beklemeye ne gerek var? Gülümseyelim, gülümsetelim, sevelim, saat gece yirmi üçü yedi geçe, yani saatin ne önemi var ki dercesine. Siyah duygu hisler beyaza dönsün, her yer gelinliğini giymiş haliyle bize emanet iken emanete sahip çıkalım. Önemli sırlarla biçimlenmişlikten ziyade bozulmuş ilk önceliğimiz dediğimiz lakin yanıldığımız siyahlarımız; beyazla, aşkla, sevgi ile ve sonra sallanan iskemlenin kırılmış ayaklarını onaralım, düşmek üzereyiz üstünde, üşüşen camdaki perde (Muhteşem bir betimleme, yorumsuz.) gıcırdayan ağaç dalları bizden bir adım atmamızın sancısıyla gıcırdanırken sebepsiz tuzu kuru, bir sürü sebepsiz ve gereksiz düşünce ve yaşantımızla ruhumuzla baş başa kendi gerçeklerimize dönelim, nedir bu gerçek? İnsanı sevmek, değer vermek, ona tahammül göstermek…


VE SON


Kardeşim yine kelimeleri mısra mısra döktürmüş.


Yanık sevda türküleri çalınsın kulağımıza uzaklardan bütün renkler griye çalarken

yani bizdeki çarpık yaşantıyı, duygu ve hisleri söyleyen aşığın sözleri bize bunları anlatırken dinleyelim. Bizler sadece güneş üzerimize sadece bize doğsun diye yaşarken çoğu zaman yaşayanlar çoktur ve biliriz, buna atıfta bulunarak kardeşim enfes gönül güzelliği içinde, güneşsiz sabahlara yeni pusular kuralım, burada pusu güneşin üzerimize doğmasını istemeyenlerin, zulmedenlere karşı pusu kuralım, bu yaptıkları hayata etki etmesin, bu bizim asıl görevimizdir. Ve sonra menziller boyu içimizin sahrasında savaşalım münbit (bereketli), taptaze bir hayattan kutlu bir milat başlatalım yeniden, neden olmasın ki, hep insanı sevmekle onun derdine merhem olmak için ecdat dört kıtayı gönülleri kazanmadı mı? Kazandı, öyle ise yolumuz zorlu bir yoldur Rabb’im yar ve yardımcımız olsun.


Redfer


ÖLÇÜ VEZİN


Serbest Epik bir şiirdir.


Epik Şiirin Özellikleri


Kahramanlık, savaş ve yiğitlik gibi konulardan oluşmaktadır. Epik şiirde amaç okuyucuda coşku uyandırabilmektir. Olağanüstü özellikleri vardır. Konusunu tarihten ya da yaşanmış büyük bir savaş, göç ve doğal afet gibi olaylardan almaktadır. Bu fazlasıyla mevcut. Kahramanlık, savaş ve yiğitlik gibi konulardan oluşmaktadır.


Destanlar da epik şiir türlerindendir.

Uzun bir şekilde yazılırlar.

Önyükleyici anlatım tarzında oluşturulurlar.


Aşk, ayrılık, hasret, özlem konularını işleyen duygusal şiirlerdir. Okurun duygularına, kalbine seslenir. Eskiden Yunanlılarda “lir” denen sazlarla söylendiğinden bu adı almıştır. Tanzimat döneminde de bir saz adı olan “rebab”dan dolayı bu tür şiirlere “rebabi” denmiştir. Divan edebiyatında gazel, şarkı; Halk edebiyatında güzelleme türündeki koşma, semai lirik şiire girer.


ÖRNEK:


Sakın bir söz söyleme, yüzüme bakma sakın

Sesini duyan olur, sana göz koyan olur

Anmasınlar adını candan anan dudaklar

Annen bile okşasa benim bağrım taş olur


Her ne kadar hece olarak yazılmışsa da üstat Abdurrahim Karakoç’un şiiri ile örneklemek istiyorum duygu his bağlamında.

 

MİHRİBAN

Sarı saçlarına deli gönlümü

Bağlamışlar, çözülmüyor Mihriban.

Ayrılıktan zor belleme ölümü

Görmeyince sezilmiyor Mihriban.

Yâr deyince, kalem elden düşüyor

Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor

Lâmbada titreyen alev üşüyor

Aşk kâğıda yazılmıyor Mihriban.

Önce naz, sonra söz ve sonra hile...

Sevilen, seveni düşürür dile

Seneler, asırlar değişse bile

Eski töre bozulmuyor Mihriban.

Tabiplerde ilâç yoktur yarama

Aşk deyince ötesini arama

Her nesnenin bir bitimi var ama

Aşka hudut çizilmiyor Mihriban.

Boşa bağlanmamış bülbül, gülüne

Kar koysan köz olur aşkın külüne...

Şaştım kara bahtın tahammülüne

Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban.

Tarife sığmıyor aşkın anlamı

Ancak çeken bilir bu derdi, gamı

Bir kördüğüm baştan sona tamamı...

Çözemedim... Çözülmüyor Mihriban.


Abdurrahim Karakoç


Zafer Türküsü

Yaşamaz ölümü göze almayan,

Zafer göz yummadan koşana gider.

Bayrağına kanının alı çalmayan

Gözyaşı boşana boşana gider!

Kazanmak istersen sen de zaferi,

Gürleyen sesinle doldur gökleri,

Zafer dedikleri kahraman peri,

Susandan kaçar da koşana gider.


Faruk Nafiz Çamlıbel


ŞİİRDE RİTİM


Gönüldeki insanı sevme aşkıdır, hasreti ortadan kaldırma çabası ve uğraşıdır.

Kardeşime huzurlarınızda teşekkürler ediyorum bizi duygu ve hislerin sahilinde hoşlukla olmamız gerektiğini hatırlattığı için, selamlarımla.



Kaynak: İnternet edebiyat ders siteleri