Bir varmış bir yokmuş diye başlar en güzel masallar. Hep var olanı anlatırlar; ister yaşamış olsunlar, ister yaşamamış. Olmasını istedikleri şeyi en güzel hali ile anlatırlar.
Kimse de demiyor ki olmayanı bir kez anlatalım, olmayan hiç olmamıştır çünkü. Burada olmayanı anlatmak bana düşüyor galiba, o da nasıl olacaksa artık. Kelimelerle ifade etmem gerekecek galiba, doğrusu olmayanı anlatmak için hangi kelimeleri kullanacağımı pek bilmiyorum. En iyisi olmayana Farkedilemeyen diye hitap etmeliyim. En azından şimdilik de olsa artık bir ismi var: Farkedilemeyen.
Doğrusu güzel isim, olmayanların farkedilmeyeni.
Şimdi masalımıza geçelim. Bir yokmuş ve var olamamış. Zamanların var olmadığı, hayatın başlangıcına uzak bir diyarda yaşayan umutsuz bir yaratık yokmuş ve bu olmayan yaratığın adı da Farkedilemeyen'miş. Başlangıcı ve sonu olmayan bir karanlığın içinde yaşayan Farkedilemeyen, var olduğundan bihaber, hiçliğin ortasında fark edilmeksizin yaşarmış. Sonsuz bir gecenin karanlığında kimsenin fark etmediği ve hayata dair hiçbir şey başaramamış olmanın verdiği umutsuzluk ile yaşarmış ve eğer buna yaşamak dersek...