Tekrar merhaba, her yeni gelişinde merhaba demeye çalışırım diyemezsem kırılma, gelmeni pek de beklemiyormuşum demek ki. Meşguliyetin yitirilişi ya da o yoğun akşamların bir soluklanma arasında biraz kafein biraz da nikotin şahsen benim için varsa bir de müzik insanlığımın en temeline itiverir; düşünmeye. Genel olarak da bunu yazarım, okurken ona göre okumak daha mantıklı olabilir yoksa amacım melankolik bir ortam yaratmak değil zihninin içinde oynayacak filmde doğru perdeyi, dekoru yaratmak .


Bugün beklentilerimi düşündüm bir de beklemediklerimi, tıpkı sen gibi, bu yazıyı okuyan senin de gireceğin bir beklenti vardır. Uzun uzun düşündükten sonra göreceli bir anlatımla duygular üzerinden beklentiye girilmesinin çok saçma olduğunu fark ettim. Asla değişkenlerini bilmediğiniz bir denklemi çözmek gibi duygular; üzerlerinden çıkarım yapmak, kendine pay çıkarmak, ümit bağlamak epey zor ve gereksiz olacaktır. Olmuştur da, çoğu zaman kendimize fark ettirmesek de bunu yapıyoruz. Akıl işin içine giremeden genelde kalbimiz her şeyi karıştırmış oluyor bu da bizim yanlışımız olsun.


Farkında ise insan yaşadıklarının, durum farklı mı? Biraz da bunu düşündüm. Evet bu duygu üzerine beklentiye girmemeliyim fakat bunu yapmamam gerektiğini bilerek sonuçlarına hazırsam, o yanlışı da kendimce bir doğru mu yapmış olurum? 

İnsanın kendini kandırması işte bu kadar hızlı nüfuz ediyor bünyeye, kendi yaralarını kendi sarıveriyor çünkü kolay. Kendi kafamda biraz temizlik yapmam gerektiğini fark ettim, üzerlerini örttüğüm yanlışlarımın düşünmeye çalışırken ayağıma takılması dengemi fazlasıyla bozuyor. Sonuç olarak farkında olmak da bize bir bahane yaratmıyor o yüzden bahsi geçen duygudan alabileceğimizi alıp çıkmak, üzerine beklentiye girmekten çok daha iyi gibi duruyor bu da bizim doğrumuz olsun.


Beklemek kökünü aldığımız beklentiden çok da uzak olmasa gerek, hemen ileride beliren “şey” fark etmişsinizdir gelmekte olanı…Bir şeyler olmalı değil mi, bekliyoruz sonuçta doğduğumuzdan beri?

Beklemek, bir şey üzerine olması gerekiyor gibi asla öznesiz yapılamayacak bir eyleme dönüşüyor mantık süzgecinde, gerçekten de öyle mi? Dalmak gitmek bir şeyin geçmesini bekler gibi, uzun uzadıya boşlukta bir noktaya takılı kalmak hatta bunu bazen bilerek yapıp bir odanın camlarından dışarı amaçsızca bakmak aklımıza geldiğinde özne bir anda yok oluyor oysa ki. İnsan bazen var olmanın dayanılmaz hafifliğini anlık dalıp gitmeler olmasa anlayabilir miydi acaba? Düşünerek elbette, ama ne kadarımız…

Bir doğru daha varsa ki, beklemek için bir şeye; bir şey içinse sadece beklemeye lüzum yok. Umarım beklediğine değmiştir. Umarım beklediğime değer.