Kar, akşam saatlerinde etkisini arttırmış ve uzun bir aradan sonra tekrardan şehri etkisi altına almıştı. Rüzgarla beraber havada uçuşan kar taneleri, uzaktan bakan biri için çok güzel bir görüntü oluşturuyordu. Adam pencerenin önünde sokağı seyrediyor, aniden artan kar karşısında belirli belirsiz duygulara kapılıyordu. Karın yağması onun için elbette bir sıkıntı değildi. Fakat elektriklerin de gitmiş olması canını sıkıyordu. İçerisi iyiden iyiye soğumaya başlamıştı. Adam, pencerenin önünden sakince ayrıldıktan sonra masasının başına oturdu. İşte o anda defter gözlerini açtı. Sahibini beklemiyordu. Bugün yazacağını düşünmemişti. Elektrikler yoktu ve ortalık karanlıktı. Sonra sahibini süzmeye başladı. Adam yanına bir mum yakmıştı. Küçük de olsa bir ışık elde ettiği için yazmayı düşünmüş olacak ki kalemini aramaya başladı. Bu arada bir yandan da yanındaki radyonun sesini hafifçe açtı. “Neyse ki pille çalışıyor,” diye mırıldandı. Sonra kalemini belirli bir süre bulamamış olduğundan söylenmeye başladı. Defter gergin bir gece olacağını düşünmeye başladı. Sahibi zaten kaç gündür tek kelime yazamamıştı. O yüzden sinirlenmiş, sinirlendikçe de hata yapmıştı. Bu da defterin hiç hoşuna gidecek bir durum değildi. Çünkü adam sinirle kalemi daha bastırarak kullanmaya başlıyor ve yazdığı cümleleri beğenmedikçe hızlıca siliyordu. Defter, sayfalarının yaşadığı bu yıpranmadan da memnun olmuyordu. Zaten birkaç sayfasını da kaybetmişti. Sayfasını kaybetmesi onun için yaşanabilecek en kötü durumlardan biriydi. Oysa birkaç hafta önce bir akşam her şey ne kadar da güzel başlamıştı. Sahibi mutluydu ve bu da yazdığı her bir kelimeye yansıyordu. Bu durum da defteri heyecanlandırmıştı. Yaklaşık yarım saatte, bir sayfayı doldurmuştu adam. Yazmaya devam ediyordu. Yazılanlar birer aşk sözcüklerinden oluşuyordu. Sonra bir telefon gelmişti. Adam telefonu açmış ve sakince başlayan konuşması bir anda hararetlenmişti. Bu andan itibaren konuşmasına ayakta devam etmeye başlamıştı. Sürekli “Neden ?” diye soruyordu. Bir süre sonra telefonu kapatıp, hızlıca evden ayrılmıştı. Yaklaşık iki saat sonra geri geldiğinde yüzünde yazmaya başladığı andan eser yoktu. Morali bozuk, gergin bir ruh haline sahipti. Tekrar masasının başına oturmuş ve yazdıklarını çizmeye başlamıştı. Çizmiş, çizmiş ve en sonunda sayfayı hızlıca çekerek defterden koparmıştı. Defter olan biteni büyük bir endişeyle izlemişti. Adam en sonunda “Lanet olsun!” “Lanet olsun!” diye bağırarak elindeki yazıp çizdiği kağıdı yakmaya başlamıştı. Tabii bu defter için son darbe olmuştu. Kendi sayfasının yanışını çaresiz bir şekilde izlemişti. Sayfasının başına gelenlere müdahale edememesinden kendisini suçlu tutmuştu. O günden sonra sahibine karşı bir kin tutmaya başlamıştı. Fakat sahibinin birkaç gün yazmaya gelmemesinden acı çektiğini anlamış ve işte o zaman sahibine karşı küçük de olsa bir acıma duygusu hissetmiş ve karşılaşacakları ilk günü sabırsızlıkla beklemeye başlamıştı. Bu beklediği günlerde de sık sık geçmişi düşünmüştü. İlk bu eve geldiği gün nasıl da heyecanlanmıştı. Onca defter arasından onu seçmesi çok mutlu etmişti. Çünkü bir yazar tarafından satın alınması bir defter için mutluluk vericiydi. O da diğer defterler gibi kıymeti bilinmeyen biri tarafından satın alınmak istemezdi. İşte tam bunları düşündüğü günlerden birinde yazar tekrardan masasının başına oturmuş ve yazmaya başlamıştı. Fakat istediğini bir türlü yazamamıştı. Belki de yazmak için gereken duyguyu bir türlü edinememişti. İşte o günden sonra her gece yazma çalışmalarına devam etmişti.

Yazar kalemini buldu ve soğuğun etkisinden kurtulmak için hırkasına iyice büründü. Sonra yazmaya başladı. Bu sefer diğer günlerden bir farklılık vardı. Yazdıkça yazdı. Kendini yazdı, soğuğu yazdı. Hayallerini yazdı, hayal kırıklıklarını yazdı. Aşkı yazdı, ayrılığı yazdı. Özlemi yazdı, öfkeyi yazdı. Hak ettiklerini yazdı, hak etmediklerini yazdı. Geçmişi, geleceği, olanı, olmayanı yazdı. En sonunda defteri yazdı. Evet defteri yazdı. Defter yazılanları okudukça yazarın tüm hâletiruhiyesini anlamıştı. En sonda kendisinden bahsediyor ve pişmanlık duyuyordu. Yazar gözyaşlarıyla son cümlelerini yazarken defter de o anda bir insan gibi gözyaşı dökebilmeyi ne çok isterdi. Yazar aydınlık akşamlarda yazamadığını bir karanlık akşam da yazmıştı. Elektrikler geldiğinde sayfaları eski günlerde ki gibi tekrardan doldurmanın verdiği gururla yerinden kalkan bir yazar ve dolu bir defter kalmıştı.