Düşüncelerimin ve içimdeki boşlukla nitelendirdiğim sıkıntının sebebinin her an kadar gereksiz ve her an kadar anlamsız bir akışa sahip olduğunu fark ediyorum. Gereksizliğin ve çevremdeki aşkların, sohbetlerin rastgele ve düşüncesizce oluşturulması içimi daha doğrusu zihnimi biraz da olsa rahatlatıyor. Bir anlamın yokluğunu hissetmek, diğer anlamların görülmesine zorluk çıkarıyor. Zamanın yetersizliği ve ağırlığı ruhumun içindeki karmaşıklığı ve boşluksuz geçmesi gereken zamanı dolduramıyor. Kendi içimde tutarsız, istikrarsız ve mızmız halimle oturuyor, sanki bir şeyi bekliyor gibi anlamsızca etrafımı sorguluyor, insanları gözlüyorum. İnsanların anlam ve sıfat taktığı her şeyden uzaklaşmış, yazdıklarımdan bile bir anlam çıkaramıyorum. Herhangi bir sona bağlayamıyor, kendi içimde bunalıp, sıkılıp hep bir farklısını hayal ediyorum. Memnun olmak için bir insan neye ihtiyaç duyabilir ki? Memnuniyet mutlulukla eş midir? Yoksa yaşamak için her bir duruma yakınmak, hep daha iyisini arzulayıp, önümüze yapay engeller koyup her seferinde onları aşmanın verdiği hazzı mı yaşamaya çalışıyoruz. Kendimizi bir döngüye vurup, gereksiz ve manalı sözlerle dertlerimizi anlatıp, onları kabullendirmeyi bir amaç mı belirledik? Dert, sorunlar ve tonla kötü durumlar, sanki hayatımızı daha anlamlı kılıyor. Hiçbir varlık belirtmeden yaşamanın düşünü kurmak, gerçekliğinin gerekliliklerini sorgulamak bile bundan ne kadar uzakta olduğumun bir gerçeği gibi geliyor. Anlamsız tutkuların, kabullenişine koşmak belki bir erdem veya bir teslimiyettir. Fakat düşünmemek, anlamlara takılmamak, nedenselliğin içerisinde akıl sağlığını korumak pek bir zor geliyor. Yine de insan kendinden daha iyisini bilemiyor, boşluğun ve düşünmemenin verdiği hiçliği ben değil, bunu başaran bir insan bilebilir. Başarmak bile terstir aslında, neyin biz insanları rahatlatacağını görmek ve hepsini öğrenmek isterdim, hayat anlamını kaybedecek olsa bile bir ihtimal, beynimizdeki suskunluğun tek yolu bu olmalı.