Tutunamayanlar'dan Oğuz Atay’a, İnce Memed'den Yaşar Kemal’e, Kuyucaklı Yusuf’tan Sabahattin Ali’ye Hasretinde Prangalar Eskittim’den Ahmet Arif'e; dört arkadaş, dört sırdaş, dört büyük şaire ve yazara kadehlerini kaldırmış her yıl ocak ayının ilk haftasında verdikleri sözü bu yılda tutmuşlardı.

Artık tarih kitaplarında yer edinmiş 19. yüzyıl mimarisinden kalma ahşap evlerin uzun yokuşundan çıkarak vardıkları duvarlarının alt kısmı taştan diğer kısmı ahşaptan yapılmış meyhanede toplanmışlardı. Yusuf, Ali, Mehmet ve Hasan henüz on dört yaşlarında katıldıkları askeri okuldan yıllar sonra birer subay olarak mezun olup on yıl önce devrik liderlerinin başlattığı savaşta dördü de farklı mevki ve rütbeler verilerek işgal edilen bölgelerde görev yapmışlardı. Dördü de savaşın sona erip devrik liderin yenilgisinin ardından işgal ettikleri topraklardan kendi ülkelerine geri dönmüş ve emekli edilmiş, kendi ülkelerine döndüklerinde işgal edilen bölgelerde yaşadıklarını unutmak için birbirleriyle bir daha görüşmeme kararı almalarına rağmen bu kararı yılda bir defa bozarak hem birbirleri ile hasret gidermek hem de savaşta kaybettikleri eski arkadaşlarını anmak için her yıl ocak ayının ilk haftasında dört arkadaşın da dostluklarının filizlendiği bu eski meyhanede toplanma kararı almışlardı. 

Meyhaneye ilk gelen Yusuf olmuştu. Oturduğu sandalyede sol bacağını biraz ileriye uzatarak bastonunu sandalyesinin arkasına yerleştirdi. Askerlik döneminde katıldığı savaşın armağanı olan aksak bir bacak ile dostlarını beklemeye başlamıştı.

Birkaç dakika sonra siyah güneş gözlükleri ile Ali gelmişti meyhaneye. Birbirlerine sarılıp Yusuf’un karşısındaki sandalyeye oturdu. Güneş gözlüklerini katlayıp ceketinin cebine yerleştirdiğinde savaş zamanında yüzüne gelen şarapnel parçalarının izi hala yüzündeydi. Yüzündeki izleri saklamaya çalıştığı için ne çok kısa ne de çok uzun bıraktığı sakalı Yusuf’un dikkatini çekmişti. Yusuf hiçbir şey demeden eski dostuna baktı. Biraz zaman geçtikten sonra Mehmet ve Hasan da meyhaneye gelmişti. Mehmet savaşta kaybettiği kolunu saklamak istercesine ceketini omuzlarına atmış Hasan ile içeri girmişlerdi. Yusuf ve Ali’nin onlara hoş geldiniz demesiyle meyhaneciden iki büyük şişe şarap isteyip sohbet etmeye başladılar.

İlk söze Yusuf başlamıştı. "Eskiden her gün bir arada bulunan bizler şimdi yılda bir görüşüyor birbirimiz ile hasret gidermek için her yıl bu günü bekliyoruz." dedi. Ali, Yusuf’un gözlerinin içine bakarak "Başka çaremiz yok." diyebildi. Yusuf’un sözünü bitirmesinin ardından Hasan konuşmaya başladı. "Beyler," diyebildi. "O savaşta neler yaşadığımızı ve sonrasını hepimiz çok iyi biliyoruz, bu dördümüzün verdiği bir karar ve bu karara saygı duymak zorundayız. Unutmayın biz dördümüz eskiden kahramandık şimdi ise tarih kitaplarında hasta bir liderin peşinden giden hainler olarak anılıyoruz. Televizyonlar gazeteler bizlerden nasıl bahsettiğini hatırlamıyor musunuz?"

"Bizler sadece ordunun emrinde subaylar olarak görev yaparken bir anda savaş naraları atıldı hepimiz daha ne olduğunu bilmeden kendimizi anlamsız bir gövde gösterisi olan savaşta bulduk. Evet savaştık, farklı mevkiler ve rütbelerde görev yaptık, tam her şey düzeldi, savaşı kazandık derken devrik lider yenilip yeni kurulan hükümet savaş kararından vazgeçip işgal edilen yerler ile barış imzaladı. Her şey bir anda değişti, herkese korku salan eski liderin imparatorluğu yıkıldı. Yeni gelen hükümet eski lideri savaş suçlusu ilan edip onu kurşuna dizdi. Biz ise hemen ülkeye çağırılıp emekli edildik.”

Hasanın bu konuşması bittiğinde, elindeki kadehi sert bir şekilde masaya vuran Mehmet söze atıldı. "Biz savaş falan kazanmadık, biz kaybettik anne ve babalarımızı, sevdiğimiz kadınları, çocuklarımızı kaybettik. Biz hasta bir diktatörün acımasız emirlerini yerine getiren kuklalar olarak görev yapıp sonra da bir kenara atılan zavallılarız." diyerek az önce masaya koyduğu kadehini hızlı bir şekilde dudaklarına götürdü.

Derin bir sessizlik oldu. Dört arkadaş, dört yoldaş başlarını önüne eğip konuşmadan birkaç dakika öylece durdular. Sessizlik esnasında meyhanedeki garsonun bir içki şişesini yere düşürmesi ile çıkan ses hepsini ürkütmeye yetmişti. Dördü bir yandan etrafa bakıp kendilerine sığınacak bir yer bulmaya çalışmış sonra çıkan sesin içki şişesinden geldiğini anladıklarında tekrar masaya geçmişlerdi. Ali yutkunarak konuştu "İşte," dedi "işte bu yüzden birbirimizi görmememiz gerekiyor. Biz dört korkusuz askerin şimdi geldiği bu hali görmememiz gerektiği için uzak durmalıyız birbirimizden." Dört arkadaş bu sözlerin ardından tekrar sustular sonra sırayla kelimeler döküldü dudaklarından; onları birbirine bağlayan dostlukları, dördünün de edebiyata olan düşkünlükleri, yeni çıkan kitaplar, eski şairlerden bahsettiler. Kadehleri bir defa daha havaya kaldırıp eskiden adlarının söylenmesi bile yasak olan kişilerin adlarını yüksek sesle söyleyerek kadehlerini tekrar tokuşturdular.