"sabahtan akşama tık tık tık tık... hayır anlamıyorum da ne buluyorsun! biriyle mi konuşuyorsun? güvenilmez şeyler... orospu mu olacaksın başımıza?! bir kaldır kafanı, dışarı çık, arkadaş edin, ders çalış bir başka şeyler yap ya!.."


kaçıncı kez duyuşuydu bu tüm ses tellerini zorlayan bağırışı? kaçıncı kez dinledi aynı cümlelerde aynı masalı? kaçıncı kez tek tepkisi nefes vermek ve gözyaşlarını yutmaya çalışmaktı?


bilinmez pek tabii, ama sıkılmıştı bu durumdan.


"ne olacaksın sen..."


"daha bir hedefin bile yok. arkadaşın bile yok. ailenle oturup iki kelime etmiyorsun. sabahtan akşama telefon elinde, bağımlısı olmuşsun. böyle hayat mı geçer?"


peki, bir hayat nasıl geçer?


konuşabilmek istedi. ağzını bile açtı hatta konuşmak için, çöp öğütmeye hazırlanan bir makine gibi ama kapadı sonra. şimdi başlasa anlatmaya, anlar mıydı? size anlatsa siz anlar mıydınız?


dese ki telefon sabahtan akşama elimde çünkü orada benim kafamdaki kişileri bulmak daha kolay. çünkü orada fikir belirtince bana bağıracak kimse yok. telefon elimde çünkü benimle dalga geçmiyorlar. internetin bilmem hangi katmanında kalbimden kişiler var. yargılanmıyorum. hatta bana özgüven verenler bile var. insanlar şarkı yapmışlar, başarılı ve güzel şarkılar ve onları dinliyorum. bak filmler çevirmişler, diziler çekmişler izliyorum. hiç değilse kültürleniyorum.


dese.


dese ki ben de bilmiyorum geleceğimi, ondan korkup bu alete sarılıyorum dese.


anlatsa.


anlatsa arkadaşlarının sözde şakalarının onu nasıl kırdığını. arkadaşlarıyla ortak paylaşabileceği bir şeyin olmadığını, ilgi alanlarının değiştiğini.


açıklayabilse.


açıklayabilse insanlardan korktuğunu, göz göze bile gelemediğini. konuşmaktan korktuğunu. gelecekten korktuğunu.

bilinmez bir hedefe ulaşmak için saatlerce çalışmayı sevmediğini. hedefini bulamadığı için benliğinin bazenleri boşlukta süzüldüğünü.


anlar mıydı? siz anladınız mı?


izlediği şeylerin bir kaçış olduğunu. nefesleri sıklaştığında müziğin onu yatıştırdığını. yüzünü bile görmediği sanal profillerin onu dinlediğini. size gösteremediği benliğini tüm çıplaklığıyla kabul edenin birkaç profil fotoğrafı olduğunu anlatsa.


anlamazdınız belki ama o anlamamanızı anlardı.


"biz böyle miydik ya? bizim zamanımızda telefonla konuşmak bile lükstü!"


bir de bu var, doğduğun zaman için suçlanma. doğduğun zamanın imkanlarını kullandığın için suçlusun, çünkü eskiler senden daha kötü imkanlara sahipti ve sen onu hiç yaşamadın. senin çağın kötü, farkındasın, ama farklı kötülüklerin farkındasın. onların kötülük olarak adlandırdığı senin çağının normalleri. özür dilerim diye geçirdi içinden, bu çağda doğduğum için özür dilerim. çağım için özür dilerim. imkanlarım için özür dilerim. olduğum kişi için özür dilerim.


bağırışlar devam etti, yüzünü sabit tutup annesinin mimiklerini izledi. bağırırken inip kalkan ellerini izledi, çatlayan sesini dinledi. en son telefonu çekti aldı annesi, benliğini gömdüğü profilin bir haftalığına ondan uzaklaşmasını izledi. ne değişecekti? hiçbir şey. yine de konuşmadı. hatta sonraki bir hafta da konuşmadı.