Ne zaman öğrendim, hatırlamıyorum. Ne zaman büyüdüğümü bilmiyorum ama öğrendim bazen bırakmak gerektiğini. Her insanla anlaşılamadığını... Ben anlaşamıyorum diye birinin kötü olmadığını... Anlaşamamanın sadece anlaşamamak olduğunu... Benim en iyisi, en mükemmeli olmak zorunda olmadığımı...


Son birkaç yılda çok şey öğrendim. Belki öğrendiklerim öğreneceklerimin çeyreği bile değildir. Hayat bir yolmuş. İnsan düşe kalka öğreniyormuş. Yanıla yıkıla ilerliyormuş. Önceden hata yaptığımda kendimi affetmekte çok zorlanırdım. Kendime en acımasız davranan kişi bendim. Hatalarımla, yaralarımla, sevdiğim ve sevmediğim şeylerle bir bütün olduğumu anladım. En az kendime bakış açım kadar değerli olan bir şey var: başkalarına olan bakış açım. Kimseyi yargılamıyorum şimdilerde, en azından yargılamamak için elimden gelen empatiyi kurmaya çalışıyorum. Çok rahatsın diyenler oluyor. Onlara bunun olması gereken, en azından benim için olması gereken olduğunu söylüyorum. Her insan bir renk gibiymiş. Karşısındakinin rengini kabul etmemek için çıldırmış gibi davranan insanlara şaşırıyorum. Neden farklı renkler olarak gökkuşağı gibi yan yana durmakta zorlanıyoruz? İnsanın sevdiği şeyler, tercihleri, hayat tarzı, dini onu bir bütün yapan her şeyi onun rengi gibi gelir bana. Tek renk olmaya zorlanmak neden? Tek beden görünme çabası neden?


Kendime uzun uzun aynada bakarken şimdilerde daha çok sevgi duyuyorum. 10 kilo fazlamla kendimi çekici bulmayı öğrendim. Güzel bir kadın olmak için 1.70 üstü olmak zorunda değilmişim. Saçlarımı kendi kendime sevebilirmişim. Hatta en çok ben sevmeliymişim kendimi. Benim gibi düşünmeyen insanlara saygı duymalı. Saygı görmediğim yerden gitmeliymişim. Daha çok gökyüzüne bakmalı, daha çok şarkı mırıldanmalıymışım sesimin güzelliğini dert etmeden, dans etmeliymişim hayatla. Bazen dağınık kalmalıymış odam. Çalışma masam düzenli olmalıymış ben istediğim için. Her yaşta yeniden başlayabilirmişim. Yalnız yürüyüşlere çıkmalıymışım. Dans etmeliymiş adımlarım kaldırımlarda. Sevişmekten korkmamalı ama basite de almamak gerekirmiş. Sevişmek ayıp değilmiş, doğru kişiyle olmalıymış. İçinde aşk, tutku, neşe taşıyan şeylere sarılmalıymışım. Aşk bitebilirmiş, aldatılabilirmişim. Çok sevdiğini söyleyen erkekler de aldatabiliyormuş. Her insan bir gün gidebilirmiş, ben de birilerinden gidebilirmişim. En önemlisi, hayata sımsıkı sarılmalıymışım. Bir erkeğin iki dudağı arasında evet ve hayır demesiyle yaşamaktansa gitmeliymişim. O istediğim dövmeyi yaptırmalıymışım. Nefes aldığım her anımın, her dakikamın kıymetini bilmeliymişim. Bileceğim.