yaşamanın anlamını hala bulamadım, aramayı da bıraktım. sanırım sıkıldım aramaktan. daha neyi aradığımı bile bilmiyorum, o yüzden aramak daha da zor hale geliyor. beklemeye kara verdim, belki bir gün aniden aklıma çıkar diye. 

bir anda o hisle yüklenir vücudum belki ve hissederim arayışımın ne olduğunu. belki hayatım kolaylaşır. tabii bunların hepsi bir umut. zaten gerçekleşmesini de beklemiyorum, sadece… anlarsın ya… belki işte. sevmiyorum bu yüzden kendimi, tembel hissediyorum, bıkıyorum kendimden. kendime maruz kalmak ne kadar kötü bir şeymiş. etrafımdakileri daha iyi anlıyorum. çekilmezmişim, onu fark ediyorum; beni susturmaları, konuşmalarıma katılmamaları bundanmış, anlıyorum ve içtenlikle kendimden nefret etmek istiyorum. lakin o kadar büyük duygular yaşayacak halim kalmadı.


Ben yavaşça kendimi gömüyorum ama çok yavaş. o kadar yavaş ki bu iş benim için yaratılmış ya da ben bu işi yaratmışım. kendimi gömdükçe huzura eriyorum. ikimiz de gömen de gömülen de şükran duyuyoruz. kendimden uzaklaşıyorum. ve bu uzaklaşma beni kendime yaklaştırıyor. seviyorum bu huzuru. kendine yakınlaşmanın tek yolunun kendinden kurtulmak olduğunu bilmenin verdiği rahatlık… bunu seviyorum. kendimi mutlu etmenin yolunun yine benden geçtiğinin bilmek beni rahatlatıyor. belki hayatı seviyor bile olabilirim. yaşamak o kadar da kötü değilmiş diyebilirim.


bazen ölmek istiyorum. bazen ölmek istediğimi söylüyorum. keşke biraz ölmek mümkün olsaydı diyorum. belki biraz ölebilsem bu kadar ölmek istemezdim. bazen ölümden korkuyorum; annemi öldürenden, beni öldürenden ama en çok da annemi öldürenden. annem ölmesin, yaşasın istiyorum. Annem istediği ve istemediği kadar yaşasın istiyorum. ne kadar ömrüm varsa hepsini anneme vermek istiyorum. biliyorum ki onun yaşaması benim yaşamamdan daha anlamlı. 

ve biliyorum ki bazı insanların yaşamlarının anlamı yoktur. ben de o insanlarda biriyim. ne kadar yaşarsam yaşayayım hiçbir şeye eremeyeceğimi hissediyorum. ben sadece var olmak için varım ve diyorum ki var olmasam da olur.