ZÜMRÜDÜANKA


Serin bir rüyanın hatırınadır

çektiğim dünya ağrısı.


Bir hayalden geldim ben,

bir hayal verdim sana,

mavi-yeşil bir hatıra: işte dünya

ruhum! ovada sert es, yamaçta sus,

ırmakta ağla.


İşte dünya kapısı, işte dünya kederi

ister dağının gölgesinde dur, ister

incirin neşesine vur

ağrı kendini ve tamamla.



CİNAYET KIŞI

I.

bir kereye mahsus yaşanan her an

kendi hatasını bir daha düzeltilemeyecek biçimde

içinde barındırır.


bana kanatlarımı bıraktırdılar.

bana ihaneti öğrettiler


başka haber yok.


ll.

İkiye bölünmüş bir bütün gibi yaşadım

bir yanım öbür yanıma düşman

sağımda kızgın kumlar gezdirdim

solum üşüyor eski bir anıdan.


lll.

Mum: alıngan. Kendi ateşiyle

kendini yokeden yumuşakça.

Erimek üzere varsın, kaderine inanırsın.

Ölürken fark edilmez, ışığın solduğu zamansın.


Hiçbir aşk titremez sonsuza değin

bütünlüğünü yitirişinden ölür bir mum

ve insan acıdan ölür bir gün.


IV.

yüzümde taşıdığım kuyu

soğuk iklim,

ağır yaprak tenimde

durup dönüp dokunduğum

yük.


yağmurun aramıza çektiği perdeyi yırtıyorum

geçiyorum göğsümdekl uykunun sarmaşığından

birazdan dünya beni unutacak, ben onu anlamıyorum.


soğuk iklim,

durup dokunduğum

dönüp seni

ben de unutacağım.


V.

İnsan ölüyorsa acıdan ölür bir gün

kendine bir daha uğrayamadığından,

koyduğu yerde durmayışındandır hayatın

hatanın dönüşsüz oluşundandır.


Hiçbir aşk titremez sonsuza değin,

bütünlüğünü yitirişinden ölür bir mum

ve insan kanatlarından

ayrılır bir gün.



DELİLİRİKLER


I.

Betonun hüznünden doğdum

suyun isyanından

güneşin kırılganlığına dokunup

geliyorum.


Sana söz yakışır, ağzını hazırla.


Kırık bir şehir hikâyesinden doğdum,

kırk meseleden

bardaklar ve demli çaylara dokunup

geliyorum.


Sana söz yakışır, elma de.


Aslı ve Astar’ı olmayan bir hikâyeden doğdum,

karşı’lar ve balkonlardan

korna seslerine karışıp

geliyorum.


Sana söz yakışır, ağzını hazırla.


O eski hikâye bitti,

şaşkınlığımdan doğdum

denize düştüm

kuruyup geliyorum.


II.

Aslında

hazin bir öyküdür bu

anlatmaya yakışmaz sesiniz

yanımdaki bütün sandalyeler boş,

alabilirsiniz.


Oturunuz.


…bolerokuşlarlaleliihvan

birden, gaseyan… gaseyan… gaseyan.

…sonra sarışın kadınlar esmer olup

balkonlara çıktılar

ben terk ettim beyaz çerçeveli bir fotoğrafı

ve dönmedim bir daha.


Resmim,

zayıf yüzlü, gülümsemeye yakın neredeyse

hastane penceresine dayalı

ahşap ve toz kokan bir gecede çekilmişti.


Gaseyan…

yıllar sonra kente çıktım

örümcek ağlarının, paslanmış kapıların ardından

kente çıktım,

yıllardır sallanan bir sandalyenin ardından

tozlar içinden,

uzaklara ve karalara yazıldığım mektuplardan

beyaz çerçeveli bir fotoğraftan,


gaseyan.


Burkuldum ve ağladım

kırmızı bir danstı her şey, oynadım.

tenim ve ellerim yoktu

kimse görmedi.


Kimse görmedi, saçlarım uzamadı yıllardır.



İNSAN


Neşeyle yaptıklarımdan geçtim

Kederle durulan yere geldim,

İnce uzun bir öfkenin sessiz ipiyle

Günün saf ışığının altına çömeldim.


Yenildim ben, unutuldum ve üzgün

değilim inan.

Büyüktü çünkü onların dünya arzusu

Benim otların sesiyle kaplı kalbimden

Söktüm atımı söğüdün gölgesinden

Şimdi yol benim yeniden.


Bir cümledir insan

arşla ferş arasında ve hep haklı

Vardım işte demek için

ömür denen cisimde saklı.



KUĞUNUN ŞİKAYETİ


Hepsi budur; kenardaki otlar..

Yüzüm hep suya bakar benim, suya dalar çıkar.

Bu göl; içinden bir ömrü geçirdiğim dünya

Bu durduğum, peşimsıra büyüsün diye rüya

Bu yavrular, kanat açtığımız,

birbirimizin göğsüne durduğumuz filan...

Bu gördüğün göl kadar. Bir de işte kenardaki otlar..


Kuğuysan, yeminliysen bir ömür bir aşka.

Diyeceğim; gitsen başka düğüm kalsan başka.


Ama vardı gidenler, onlarda gördüm;

(Her gidende seyreklikti, bir şey,

uçtun da orda ne gördün!)

Gitmemeyi seçtim ben,

kaldım üst üste, kördüğüm.


Öğrendiğim; bir kuğu yeminliyse aşka ömrü gibi

Göldür bütün dünya, bitmez boynun eğriliği.