Biraz birikmişliğim var. Ne ihtiyaç gördürür ne kâr ettirir. Yığıntıdan ibaret. Birike birike içimde birikmişler. Kötü günlere de dokunmuyor faydası. Velhasılı yorganım ısıtmıyor, ayağım dışarda kalsa ne yazar.
Cevapların peşinde değilim. Sorgulamıyorum. Bilmeler sırtlanmaktan yoruldum.
Neyin var?
Yürünmemiş adımlarım, söylenmemiş sözlerim, atılmamış kahkahalarım, kavgasız öfkelerim, sessiz çığlıklarım, sıkmaktan suyu çıkacak dişlerim. Anlayacağın epey birikmişliğim var. Tek sorun hayal kurduran, hesap yaptıran cinsten değil. Bendekiler ayağa bağlanan taş misali. Ağırlığı dibi boylatıyor. Biriktikçe kesinleşiyor. Yüzey çok uzakta. Nefesin bitmek üzere. Yer çekiyor, taş ağır, seçenekler az, dip kapkaranlık. Bıçaklar bilenmiş, söylenmeye hazır cümleler. "Kurtulamayacaksın." "Senin bundan başka seçeneğin yok." "Asla, yüzeyin bir parçası değilsin, dip olabileceğin tek yer." "Çabalasan da fayda etmez." "Kabul et, yenildin."
Ah bitimsiz sesler. Öylece bekliyor, sıra bana gelsin. Söz benim olsun. Konuşta rahatla. Evet sen haklısın oldu mu. Yetmiyor mu, ne lazım durman için. Bir dur ki, bir yol bulayım ya da huzur içinde karanlığa teslim olayım.
İçerden yara almak bitiriyor bu savaşı. Direnmenin bir anlamı kalmıyor. Belli ağır yara alacaksın. Şansın varsa kurtulursun. En acısı bu ya. İnsan en çok kendine yeniliyor. Buradan kayıp veriyor. Başka neyi kazanmaya ihtiyacı kalır. Ne için mücadele vermeli. Bir bedene hapsolmuş dünyan. Daha ne kadar dar gelebilir. Ama sen sanıyorsun ki o böyle dedi, şu şöyle yaptı. Ondan bu hissettiklerin. İçerisi zaten cehennem, dışarıdan üfleseler alev alırsın. Önce buraya yönel. Bir bak elde ne kaldı. Sen söndürmedikçe. Dengeyi bulamadıkça. Bakışlarını boşuna gezdirip neden arama.