Bilim kurgu türü, ileri görüşün bir temsili midir? Olaylara farklı bakışları ve anlatımları ile bilim kurgu türü sosyal ve kişisel birçok konuda eserler üretiyor. Bu farklı bakış, kurgulama ve anlatım biçimi hayal gücü ürünü olarak görülse de aslında gerçekliği betimleyen çok sayıda eser mevcut. Bu eserler, var olan bir durumu, duyguyu veya olayı dolaylı bir anlatımla ele almıştır ancak kimi eserlerde yazılan «ütopya» ve «distopya» ların uzun zaman sonra gerçeğe dönüştüğünü görmek hayret verici. Sadece hayal ürünü gibi görülen bir durumun yıllar sonra gerçeği yansıtan bir duruma dönüşmesi aslında doğru tespitlerin oluşturduğu bir kaynak mıdır? Bu konuda akla ilk gelen eser George Orwell’in «1984» kitabıdır. Bilim kurgu türünde yazılmış bu eserde bir distopyayı, oranın kurallarını ve orada yaşayan insanları görüyoruz. 1949 yılında yazılmış bu romandaki distopya günümüz koşullarını iyi betimliyor. Yazıldığı tarihte «distopya» olan bir evrenin günümüzü bu kadar iyi anlatması tamamen şans eseri mi? Yoksa George Orwell bu distopyanın gelecekteki dünyanın bir versiyonu olduğunu biliyor muydu? Öyleyse, ütopya ve distopya kavramlarını içeren romanlarda her zaman gerçekliğin parçalarını aramalı mıyız?

Öncelikle, Ütopyalar ve distopyalar yazıldıkları eserlerin anlatımında, yazıldıkları dönemin imkanları ile hayal edilir. Sadece bununla sınırlı kalmayan eserler olsa da hayal gücünün sınırlılığı bir bakımdan bu ütopyalar ve distopyaların yaratımında etkilidir. George Orwell bu eserinde yarattığı distopik evreni yazdığı dönemin gerçekliğinden yola çıkarak yaratmış ve aslında bilim kurgu türünde öne sürdüğü tespitler dönemin benzer sorunlarının o zamanki gelecek algısına uygun olarak aktarmıştır. Eserde değinilen toplumsal problemler ve baskılar yazıldığı dönemde de var olsa da bu problemlerin yaşanış şekli kitapta anlatılandan çok başkaydı ve dolayısıyla temelde aynı sorunu geleceğe uyarlayınca ortaya distopik bir evren çıktı. Ancak, bu öngörüler temelde aynı problemlerin devam ettiğine, sadece farklı bir rejim ile uygulandığını görüyoruz. Dolayısıyla dönemsel gerçekliğe bir o kadar yakın ve aynı zamanda uzak gibi görülüyor.

Ayrıca, bilim kurgu eserlerdeki hikayeler ve önermeler dolaylı şekilde olduğu için insanlara gerçeklikten uzak gibi görülebilir ancak bu türün ele aldığı ütopya ve distopya kavramı gerçeklikten beslenir. Çünkü bu evrenler zaman içindeki değişimleri hesap ederek alternatif bir gerçeklik yaratır. Ek olarak bu alternatif gerçeklerin algılanışı da kolaylaşır. Bu evrenler yaratılırken gerçeklikten esinleniliyorsa o halde bunu tamamen gerçek sayabilir miyiz? Alternatif olması bu konuda bize yanıt veriyor. Ancak bu tahayyül edilen evrenlerin ütopya veya distopya olmaları da zamanına göre değişebilir mi? Orwell’in yazdığı 1984 romanında 1949 yılı için bir distopya iken 2149 yılında bir ütopyaya dönüşebilir mi? Uzak gelecekteki gerçekliği bilmediğimiz için buna yanıt veremeyiz ancak tahmin yürütebiliriz. Bu da zaten bu türde eserlerin ortaya çıkmasındaki en büyük kaynaklardan biridir: Tahmin. Sonuç olarak şöyle diyebiliriz, yazılan bu eserlerin gerçeğe dönüşüp dönüşmeyeceğini bilemeyiz ancak bu evrenlerin gerçekliği ile kendi gerçekliğimiz arasında bir bağ kurabiliriz. Ve bu bağ çok uzak bir gelecekte şu an imkansız görülen bir durumu da mümkün kılabilir, kasıtlı şekilde dolaylı olarak bahsedilmiş bir durumu da.

Başka şekilde düşünürsek, 1984 gibi kurgulanmış bir evrenin gerçekliğe dönüşmesinde distopya kavramı ile yazıldığı dönem ile arasında bir bağ olmasının yanı sıra bu etkileşimin nasıl işlediğini bilebilir miyiz? Yani bu evrenin hayal edilmesinde kaynak gerçek midir yoksa bu hayali imgeler mi gerçekliğe yön verir? Örnek olarak, Bilim kurgu türünde yapılmış uzay filmlerinde hayal edilen nesneler ve yenilikler aslında gerçek hayatta teknolojinin gelişmesinde etkili olmuştur. Dolayısıyla yine hayal ürünü olan ve var olmayan bir durum bu kez bizim gerçekliğimizi etkilemiştir. Öyleyse, Bilim kurgu sayesinde ortaya çıkan aletlerin veya değişimlerin hayatımıza girmesini düşünerek bu bağlantının karşılıklı olduğunu düşünebiliriz. Buna ek olarak, durumların da bu hayal ürünlerinden etkilenmiş olma ihtimali olabilir. Bu şekilde düşünüldüğüne 1984 romanında yaratılan distopyanın, tam tersine, gerçek hayatı etkilemesi uzak bir fikir değildir. Dolayısıyla belki de 1984’teki distopya var olduğu için bir bizim gerçekliğimizde bir değişimi başlatmış olabilir.

Her şeyin sonunda, bilim kurgu türü eserlerde yazılan ütopyaların ve distopyaların gerçekle sadece bir etkileşim içinde olduğunu söyleyebiliriz. Bu etkileşimin kaynağını bilemeyiz. Gerçek de kurguyu besleyebilir ya da kurgu da gerçeği besleyebilir. Kurgulanan bu ütopyalar ve distopyaların gerçeğe dönüşmesi konusunda da en büyük etken dönemdir. Kurgulanan alternatif evrenlerin ne zaman gerçeğe dönüşeceği bir bilinmezdir ve ayrıca bir ütopya farklı bir dönemin distopyasına dönüşebilir. Bu durumun da kasıtlı veya tesadüfi şekilde yazılması etkileşimin yönüne bağlıdır ve gerçekliğin imkanları ile şekillenebilir. Başka bir şekilde düşünürsek, ütopyalar ve distopyalar yaratıldıkça bu etkileşim kaçınılmaz bir hale geliyor olabilir mi? İnsanoğlu kendi kurguladığı, uzak durmak istedikleri bu alternatif evrenleri yarattıkça aslında bir kehaneti andıracak biçimde o evrenlere yol gösteriyor olabilir mi?