Sevmiyorum bu şehri, anladım bir kez daha. Çok sesli bu şehir, bilirsin, kafam kaldırmaz sesi bu saatten sonra. Çok da kalabalık, halbuki benim dayanabildiğim tek kalabalık iki kişilik olanından. Sen yine çok iyi bilirsin, sokaklarını severim bir tek bu şehrin. Uçsuz bucaksız ve gün sonunda karanlığı ile tek başına... Bana, sana, bize benzeyenlerden hani. Bu sokaklar bilir beni en çok. En çok onlar duymuştur bu satırları. Hepsinin sonunda seni aradığımdandır belki, kim bilir. Trafiği çok bu şehrin, sevmem yavaşlığı, bilirsin, düşününce de hızlı yürürüm, sokakların da farkına varmam. Ve içimde en çok o sokakların birinde seni kaçırmak korkusu var. Ya bir gün yanımdan geçersen sevgili, ya sen de diğerleri gibi yanımdan geçersen? Yağmuru bile güzel değil bu şehrin, ıslanmıyorum artık. Yağmurdan ıslanmak için güzel sebeplere ihtiyaç duyulur, bilirsin. Bu şehir benim sebebimi bulundurmuyor. Şimdi bir şehir oluştursak, içinde sen olsan, ben olsam… Tüm şehir ıslansa ya bizimle birlikte. Kalabalık yaratsak birlikte mesela, iki kişilik olanlarından... Sen konuşsan ve sussa bütün şehir. Ya da biz sussak ve sadece şarkılar çalsa zihnimizde. Tek gürültümüz bu olsa mesela. Ya da o şehrin her sokağının sonu sana çıksa, bir tek sana... Sokaklar en çok bizi bilse ve hiç yalnız kalmasa, her sokağın sonu biz olsak… Ve ben sana değil, bu şehre aşık olsam ama sen olmadan bu şehrin de bir anlamı olmasa. Yık bu şehri, gel, kendi şehrimizde buluşalım.