Bir şehir hayal etmiştim zamanında; içinde sen olan, ben olan... Biz olan. Sokakların sonunun sana çıktığı bir şehir, en çok bizi tanıyan sokakların… Tek gürültünün zihnimizde çalan şarkılar ve sokaklarda yankılanan kahkahalar olduğu bir şehir… Bizim şehrimiz. Bir şehir hayal etmiştim ya sevgilim, bu şehirden sıkılmıştım ve bizim şehrimizi var etmiştim hani. En çok sen bilirsin demiştim, bu şehir bana fazla. Bir şehir hayal etmiştim, yalnızca hayalimde kalan. O şehir hiç var olmadı biliyor musun? Sen bilmedin o şehri, sen o şehre hiç gelmedin. Yalnızca hayalimde kaldı şehrimiz, en çok kalmamasını isterken hem de. O şehrin sokaklarının sonu sana çıkıyordu sevgilim, sen o şehre hiç uğramadın. Sonra ne oldu biliyor musun? O şehri yıktım ben. Yağmurlar dindi, şarkılar sustu, sokakların sonu duvarlar oldu. Güneş karardı, şehrimiz karanlık kaldı. Yağmur hiç yağmadı, biz hiç ıslanmadık… Bu sokaklar hiç ıslanmadı sevgilim. O şehir en çok bizi duymak istedi ama o şehre sen hiç gelmedin. Sen yoktun, biz hiç olmadık. Ben kaldım bir başıma, sokaklar evim oldu. Bulutlar bana baktı, benim gözyaşlarım yağmur oldu sokaklara. Bu şehir yıkıldı sevgilim, artık gelmesen de olur.
Bizim şehrimizi yıktım sevgilim
Yayınlandı
venüs
2022-08-28T22:53:36+03:00Belki de yazıları yazarken en çok kendimiz olduğumuzdan dolayıdır, cesuruzdur daha fazla satırlarla bütünleşirken. Oysa konu satırların sahibine geldiğinde kelimeler dostumuz olmaktan çıkar, ya da belki de korkuyla bir yolculuğa çıkarlar içimize doğru. Belki de bu yüzden kelimeler genelde hep içimizde kalır. Umarım bir gün gerçekten kelimelerin elini cesaretimiz tutar :') Çok teşekkür ederim yorumunuz için.