Çözümleme ciddi oranda spoiler içermektedir.


Bildiğiniz üzere distopya, “gerçekleşmesi muhtemel olmakla birlikte kesinlikle arzulanmayan gelecek tasavvurları”dır. Distopya denince akla ilk gelen yapıtlardan olan ve özellikle bu olumsuz gelecek tasavvurunu teknoloji üzerinden tanımlayan bir dizi Black Mirror. Bu türden hoşlanıp da kara aynadan haberdar olmayan insan yok gibidir. Peki neyden esinlenerek “kara ayna” şeklinde isimlendirilmiş olabilir? Cevabı bulmak için bu tahlili okurken elinizde mevcut bulunan cihazın ekran kilidini kapatın. Sizi siyah bir ayna karşıladı değil mi? Buradaki siyahı hem mecaz hem gerçek anlamıyla alabiliriz. Aynaların ise yansımamız olmasına karşın bizi tam olarak yansıttığını düşünmemeliyiz. Nitekim mevcut araştırmalar da aynadaki görüntümüzün fotoğraftakinden de gerçekte göründüğümüzden de belli oranda farklılık arz ettiğini ortaya koymuştur. Tıpkı sosyal medya gibi aynalar da bizi “bizmiş gibi fakat bizden gayrı” biçimlerde yansıtmakta. 


Dizide bizi ilk etapta Lacie adındaki başkarakter karşılıyor. Koşu yaparken dahi elinden düşürmediği telefonu ve dakika başı kendini fotoğraflayışı ile oldukça aşina olduğumuz bir görüntü sergiliyor. Dizinin senaristi olan Charlie Brooker’ın bir sözünü okumuştum yıllar önce bir dergide: “Herkes durmaksızın fotoğraf çekiyor, poz veriyordu. Gerçekten var olduklarını kanıtlamak istercesine.” Müthiş zayıflıkta bir hafızam olmasına rağmen yıllardır tek bir kelimesini dahi unutamamıştım. Zannımca -istemeden de olsa- içinde bulunduğum çağı, belki de güruhu olabildiğince net bir şekilde ortaya koyan bir yargı cümlesi olduğu içindi bu. 


Devam edelim tahlile. Distopik öge de ilk dakikadan kendini ele veriyor: Sosyal medyada yıldızlı skor sistemine geçilmiş. Bu ne anlama geliyor? Bugün bildiğimiz beğeni butonları yerini beşli yıldızlama sistemine bırakmış oluyor ve dahası insanların statü sahibi olma, ev alma, bir düğüne katılabilme, arkadaş edinme, saygı görme gibi (insani) hakları da bu elde edilen derecelendirmelere şartlanmış oluyor. Bunu izlediğim zaman “Bu aşamaya zaten gelmedik mi?” şeklinde sorular yönelttim kendime.  Bugün de insanların statülerini belirleyen şey kültürleri, ahlakları, kaç dil bildikleri veyahut nasıl davrandıklarından ziyade çektikleri fotoğraflardaki albeni oranı veya tanınırlık/ şöhret olaylarıyla ölçülür hale gelmiş, değil mi?


Lacie tabii olarak skorunu artırabilmek adına hoşlanmadığı insanlara gülümsemek, olmak istemediği kalıplara girmek ve “yapay olmak” mecburiyetinde hissediyor, o şekilde davranıyor. Ancak en ufak bir hatayı, abartılmadıkça, normal bir duygu olan öfkeyi dahi bir yıldızla karşılayan bu sisteme direnemeyen kahramanımız, skor tablosunda ciddi bir düşüş yaşayarak çocukluk arkadaşının düğününe gidememe durumuyla karşılaşıyor. Bir yolunu bularak düğüne sızdığında arkadaşına yaptığı duygu yüklü konuşmalar ise dikkate değer. Dolayısıyla dostlukların temelini sarsan bir fonksiyonu da var bu meretlerin ve içindekilerin. Çocukluklarından kalan, eskimiş amigurumi oyuncak ise belki de dizideki tek somut sevgi metaforuydu.


Bir sahnede de arkadaşının düğününe yetişmeye çalışırken Lacie’nin imdadına yetişen düşük yıldızlı ve “kalitesiz” diye damgalanan, sisteme aykırı, dolayısıyla da gerçekliği yaşamayı seçmiş bir kadın figürü karşılıyor bizi. Toplumca pek çok alanda dışlanmış ve hor görülmüş biri olarak hayatına devam ettiğini söylemeye bile gerek yok sanırım. Ancak buna karşın tek mutlu karakter de kendisiymiş gibi hissettim. Sahiden de bunca hengamenin arasından sıyrılıp kendi gündemini oluşturan, zevklerine vakit ayıran, insanlara değil de kendine kanıtlamak için yaşayan insanların var olduğunu biliyorum ve bu karakteri onlara ithaf ediyorum. 


Son sahneyi oldukça vurucu ve başarılı buldum: “Ses çıkardıkları ve karşı çıktıkları için” içeri tıkılan Lacie ve isimsiz adamın atışma sahnesi.

Dizi boyunca sahte davranışlara maruz kalırken bir anda kendinizi “sahici, içten gelindiği gibi seyreden” diyalog ve davranışlara tanıklık ederken buluyorsunuz. Dizi boyunca karakterlerin bastırılmış ve ötelenmiş duygularının sesli bir dışa vurumu gibi olmuş son sahne. 


Özetle; bölüm gerçekten çok başarılıydı, bir o kadar da vah vah ettirici. Ancak bölümü izleyen hiç kimsenin dizideki olayların yakın tarihte gerçekleşeceğinden gram kuşku duyduğunu sanmıyorum. Ne diyelim... Gazamız mübarek olsun dostlar!