Daha fazla, daha fazla… Kelimelerimin ruhumla birlikte sona yaklaştığı anlardan birini yaşarken ve “Tamam artık, bir daha eskisi gibi olmayacak.” diye düşünürken yine başa dönüyorum.

İnsan ruhu kötücül algıları kaldıramayacak bir boyuta geldiğinde sona yaklaştığını düşünüyor. Apansız bir gün, bir saatte, bir anda kalbimin küt küt atmaya başlayışı ve boğazımdaki o acı yumru… Sorgulamayı bırakmamız gereken bir ömrün içerisindeyiz. Acılar ve güçsüzlükler, direnemeyişler, bağırıp çağırmalar, iç bükülmeleri… Ah sayın okuyucu, şimdi ne denmelidir bilemiyorum. Yayını yöresini tamamlayamadığım, yeniden başlayıp yeniden oldurmaya çalışırken bir şeyleri, kendime duyduğum öfke ve hissettiğim değersizlik o bütün tükenişlerimin tanrıçası…

Bırak git diyorum sonu olmayan iklimlere. Soğuk mevsimlerin başlangıcıyken henüz; hiç kimselerin tanımadığı, bilmediği sükun dolu bir belde… Ah, yine ah sayın okuyucu! Geçen ömrüm koca bir ah…

Tükenişi en çok hissettiğim senelerden biri, kendi içimi kendim oymaya başladım sevgili okuyucularım. Göz pınarlarım kurudu. Bir avuç derya ile gelin bana, bir avuç su verin ellerime. Yerlerine koymalıyım onları.

Yemek yerken ağlamayı severim.

Sarma yiyerek ağlamaktayım. (Ağladığını sanmaktayım.)