Boğulmak korkunç bir deneyim. Sizi yavaş yavaş içine çeken karanlığın içinde debelenirken suyun ciğerlerinize yaptığı baskıyı hissetmek... Bu deneyimi tarif edecek tek kelime "korkunç" olsa gerek. Fakat bunca korkunçluğun arasında su yüzeyi olanca ahengiyle dans eder yanı başınızda. Sizinle alay eder gibi... Açık mavi gökyüzünde parıldayan güneşin ışık huzmeleri yarar geçer karanlığı. Denizin yüzeyi binlerce elmasla süslenmiş gibi ışıl ışıldır. Adeta ona uzanmanız için davet eder sizi. Size hayatta kalmanız için yeni bir umut verir. Gel beni yakala dercesine... Bu ölmekte olan biri için yapılabilecek en büyük kötülüktür. Ama ölümün pençesinde kıvranırken bu oyunu görmek imkansızdır. Herkes düşer bu tuzağa. Korku kör eder insanı çünkü. 

   Bedeninizde kalan son bir güçle savurursunuz kollarınızla bacaklarınızı. Her seferinde bir sonraki hareketinizin sizi yüzeye çıkaracağına inanırsınız. İnanırsınız çünkü o çok sevdiğiniz mavi gökyüzünün vaadidir size yeni bir hayat. Üstünüze örtülü deniz suyunu yarıp taze havayı ciğerlerinize doldurursanız yeni bir hayata sıfırdan başlayacakmışsınız gibi gelir. Ama sadece öyle gibi gelir. Gerçekte hayatta kalma yolunda attığınız her bir adım sizi dibe daha da çekmiştir. Sanki uvuzlarınız suyun yüzeyine doğru değil de suyun dibine doğru çırpınmıştır. Farkına vardığınızda da artık çok geçtir. Karanlık her yerinizi sarar ve sırtınızın dibe çarptığını hissedersiniz. Su hala tepenizde, asla ulaşamayacağınız bir sevgili gibi size bakar uzaklardan. Ve siz bir gün ona ulaşma umuduyla beklemeye başlarsınız. Bir yerden sonra tuzlu suyla dolan ciğerleriniz acımayı bırakır. Arada sırada teninizi yalayıp geçen ılık akıntının keyfini sürersiniz. 

  İşte boğulmak böyle bir histir. Boş umutların ve vaatlerin durumun ciddiyetini görmenize engel olduğu en sonunda da sizi dibe batırdığı korkunç bir deneyim. Sizi sonunuza hazırlayan boş umutlar zinciri...