Sezai Karakoç; gerek düşünce yapısından, gerekse şiirlerini koyduğu düzlemden dolayı aynı yıllarda şiire başlayan diğer arkadaşlarından ayrılır. O, İkinci Yeni’nin hem içindedir hem dışında. Diğerleri, Marksist-Sosyalist bir değerde yaratırken eserlerini, o İslami değerlerle bezer şiirlerini. İslam, onun sanatına yol verir. Bu, diğer İkinci Yenicilerde ise görülmez. Cemal Süreya İslami değerlerle alay ederken, şiirlerini cinsellik üzerinden kurarken, Turgut Uyar inançsızlığı Allah’la alay etmeye kadar getirirken nasıl aynı bağlamda olmaları beklenir ki? Sezai Karakoç’un kanaatimce İkinci Yeni'deki önemi buradan kaynaklanıyor. Kendi çizgisinden vazgeçmemiş, -tek kalma pahasına- aynı hareketin mensubu olmasına rağmen şiir değerlerini kendisi seçmiş ve bu yolda kararlılıkla yürümüştür. Belki bundan olacaktır ki Sezai Karakoç görmezden gelinmiştir (Asım Bezirci İkinci Yeni’yle ilgili eleştirilerini yaptığı kitabında ona hiç yer vermez.). Geleneğe sırt dönen diğer İkinci Yenicilere göre o farklı olarak gelenek ve moderniteyi bir potada eritir. Bu da şiirinin zenginleşmesine olanak tanır. Sadece şiir yazmaz, şiir üzerine düşünür. Elbette ki çok yönlüdür: düzyazı, deneme, düşünce yazıları ve tiyatro eserleri yazar. Bir “Diriliş” ütopyası yaratır, varoluşu İslam inancına göre modern biçimde uygulamayı savunur. Şiirde anlaşılır olmayı yeğ tutar, poetik anlayışında da akıl dışılıktan uzak durur. Bu diğerlerinde görülmez (Özellikle İlhan Berk ve Ece Ayhan, onlar okuru önemsemezler.). “İkinci Yeni şiirinin en anlaşılır şairi” denebilir onun için. Şairi, içinde yaşadığı toplumun öncüsü olarak gördüğünden şairlere birtakım işlerin düştüğünü söyler. Şair onun için ideal insandır. İkinci Yeni sosyal olandan hızla kaçar fakat Sezai Karakoç, yazı ve şiirlerinde sosyal sorumluluklarını bilen bilinçli bir insan olarak karşımıza çıkar. Yine İkinci Yeni’de sıklıkla görülmeyen ‘metafizik açılımlar’ şiirinin en belirgin özelliklerindendir. 

İşte yukarıda saydığımız birçok nedenden ötürü Sezai Karakoç; yalnız İkinci Yeni için değil, Türk şiiri ve İslami modern şiirde de çok önemli bir yerdedir. Poetikasından ise birazdan aşağıda söz ediyor olacağız. 

-Sezai Karakoç’un en bilindik şiiri Mona Rosa, İkinci Yeni anlayışından uzak, Fransız şiirine yakındır. O, İkinci Yeni’ye “Balkon” şiiriyle yaklaşmıştır. (Modern mimariye itiraz şiiridir bu.) 

-İkinci Yeni’ye “Yeni gerçekçi şiir” der. (Neo-realist.) 

-Diriliş’te yazdığı yazısında İkinci Yeni’den, dolayısıyla kendi şiir anlayışından şöyle bahseder: “ ‘Evrende insan’ sözü bu şiiri özetler. Bu akım, insanın insanlar arasındaki yeriyle birlik, kâinattaki yerini de arayan şairlerin geçidi. Arayan fakat bulmaya niyeti olmayan... Bir pasaj, bir bulvardır bu akım. Forum daha sonra gelecek, metropol daha sonra olacak bir imar olayı olmaktan çok, bir istimlâk olayı yani bu şiir. Yer yer akıl dışına kaçar, düşlerde gezinir. Bazı bazı düşüncenin sansüründen kurtulur. Bir parça ekmek, bir parça hayal ve biraz da fantazi şiiridir bu.” 

-Şiirleri, kendini hemen ele vermeyen, okurun da çabasını gerektiren fakat buna rağmen anlamı da tamamen dışlamayan bir yapıya sahiptir. 

-Şiirlerinde bir bütünlük vardır. 

-Şiirlerindeki biçimler, imge ve imajlar İslam ve tasavvuf etkisindedir. İmgelerini İslam inancından alır: Allah, din, Hz. Meryem (Kadın ahlakını Hz. Meryem üzerinden işler.), kutsallık, Hz. Muhammed. 

-Şiirde aklı yadsımadığını söylemiştik. Şiir dil ve geleneğini de tamamen reddetmez, bir tarafıyla geleneğe yaslanırken eskiyi yıkmak için “aşırı” çabalara girmez. Ayıklar ve kendi şiir dilini kurar. 

-Gelenekten yararlanıyor dediysek ona tamamen bağımlı kalmadığını da söylememiz gerekir. Hatta bu Karakoç şiirlerinin en büyük başarılarından biri olmuştur. 

-Alışılmamış bağdaştırmaları şiirini zenginleştirmek için kullanır, bilinir ki bazı İkinci Yeniciler alışılmamış bağdaştırma üzerine şiirler yazar. O ise bunları şiirine iyice sindirir. 

-1960’lı yıllara kadar -ilk dönem şiirleri- İslami ögelerle bezenmiş değildir, 1960 sonrasında ise derin bir İslam çizgisi görünür şiirlerinde: Hızır'la Kırk Saat vs.