Sabah, oldukça erken saatlerde halsizlik içinde uyanmıştım. Gün bile daha aydınlanmamışken dışarıya çıkıp güneşin doğuşunu izlemek içimdeki tek istekti. Dışarı çıkıp hızlı adımlarla kendimi ücra bir köşeye atarak sigaramı yaktım. Dizlerime dayanarak yarı bilinçsiz halde hiçbir şey düşünmeden sadece ana odaklanarak güneşin yavaş yavaş doğuşuna sigaramı yakarak eşlik etmek çok ayrı bir zevk veriyordu. Daha önce hiç bu kadar hayranlıkla bir gün başlangıcına tanıklık etmiş miydim ki… Ağır ağır içtiğim sigaranın ciğerlerime doluşuna, dumanını yavaşça özgür bırakarak havada süzülmesine aptalca bir gülümsemeyle devam ediyordum.

 

Gün tamamen aydınlanana kadar anlamsızca orada oturup sadece kendimle baş başa kalmıştım. Kimse ile tek kelime bile etmeden günü tamamlamak dışında da bir isteğim yoktu. Kendim ile geçirdiğim vaktin süresi arttıkça hayatıma giren insanları, hayal kırıklığından başka bir özelliği olmayanları, hayatında iyi veya kötü iz bırakabildiğim sayısız kişiyi tekrar düşünmeye başlamıştım. Çok daha önceleri beni diğer insanlar gibi sıradan bir hayata sürükleyecek birisi ile tanışsaydım şu an aklımda hâlâ aynı düşünceler mi olurdu ki. Bir kişiye bağlı olarak değişmekten çok öte düşünceler de olsa, bunların çoğunun temelinde kendimi tamamen ait hissedebileceğim bir insan ile tanışmamanın, belki de tanışıp o kişinin hayatımdan çıkıp gitmesinin etkisi vardı. Geri dönülmesi imkânsız zamanlar, keşke dediğim her anı aklıma geldikçe acı bir tebessüm beliriyordu yüzümde. Keşke demenin acizliğinin farkına vararak tekrar içime atıyordum. Bu insanların hepsi, arkadaşlarım, ailem…Her biri yaşadığım anın öneminden, canımı ne kadar acıttığından uzakta hayatlarına devam ediyordu. Düşüncelere gömüldüğüm kısımdan sonra kendime geldiğimde hıçkırıklar içinde ağlayarak buldum kendimi. Neden kalbimin bu kadar acıdığından, neden gözyaşlarımın hiç bitmeyecek gibi aktığından bile emin değildim. Belki de içimdeki çok ama çok ufak bir parçanın yaşama devam etmeye karşı duyduğu sonsuz isteğin sonucuydu, maalesef ki bunun farkındaydım. Bunun mantıksız ve amaçsız bir istekten ibaret olduğunu sonsuz kez kendi kendime yinelesem de bastırmaya çalıştığım bu parçam vaktimin azalmaya başlaması ile daha da kendini belli etmeye başlamıştı. Yaşadığım bu küçük gelgit anları içten içe rahatsız edici kıvama gelmişti.

 

Akşam saatlerine kadar geçmişe uzanan gelgit anları etrafında zamanımı tüketmeye devam etmiştim. Alışkanlıktan öte olmayan düşünceyle karanlık bastırmadan eve dönüş yolundaydım, kalsam da fark eden bir şey olmayacaktı, sadece sessizliğin hakim olduğu o evde veya bu ücra köşede kendimle baş başa kalmaya devam edecektim. Nasıl bir görünümde olduğumu tahmin edebiliyordum, ağlamaktan çökmüş gözler ve fazlası. Yol boyunca denk geldiğim insanların üzücü bakışları daha da içime oturmuştu, sanki onlar da her şeyin farkında ama gün içinde zoraki gülümsemeler ile beni iyi hissettirmeye çalışıyorlar. Zor da olsa eve atmıştım kendimi. Dünün bir nevi kopyası olan gün de geride kalmıştı. Kendimi bir köşeye bırakıp öldürücü baş ağrımla yalnız kalmıştım. Gün boyu sigara ile beslenip fazlasını da bekleyemezdim. Uykuya dalmak artık daha da zordu. İstemsizce kurguladığım günler sonrasını düşündüm. Ölüm anını daha da uzatarak, yavaş yavaş uyuşan bir beden ile bu dünyayı noktalamak istiyordum. Bir an bileklerime bakakaldım. Sadece neden birkaç gün daha sorusu belirdi aklımda. Daha yavaş ve daha anlamlı hale getirmek için seçtiğim bu yol, o an fazla çekici gelmişti ki günün getirdiği yorgunluk, bu kararsızlığı noktalamıştı. Planıma bağlı kalarak yaşamak istediğim birkaç günü tekrar kabullenmek zorunda kalmıştım.