Anlatsam kim beni anlayabilir?

Anlatsam ve anlaşılsam bu neyi değiştirir?

Bu iki soru üzerinde yürüyor bu sıralar hayatım. Kimsenin cevaplamasını beklemiyorum. Hep soruyorum fakat kendim de cevaplamıyorum. Kimseden bir beklentim yok. Kendimden bile. Öyle boşlukta süzülüyor sanki hiç sorulmamış gibi ya da kimsenin umrunda değilmiş gibi. Daha iyi aslında. Birilerinin umrunda olmamak, kimsenin senden bir beklentisinin olmaması ve senin de kimseye bir beklentiyle bağlı olmaman. Bağlılık... Korkunç geliyor bazen kulağa. Sonuçta insan her zaman iyi ve güzel şeylere bağlanmaz. Öyle olduğunu zanneder belki ama genelde zaman gerçeklerin gün yüzüne çıkması için mükemmel bir rol oynar. Karşı koyamazsın. Değiştiremezsin. Yüzleşebilirsin. En güzel ihtimal de vazgeçebilirsin. Ne olduğu hiç fark etmez. Belki bir insandan, belki bir şarkıdan, belki silmeye kıyamadığın bir hatıradan. Belki anlamaktan, belki anlatmaktan, belki de anlaşılmaya çalışmaktan. Normalde cümlelerime kendi hayatımdan pay biçerek başlamıştım. Buraya birkaç satırla yazdığım, birkaç virgülle ayırıp sizlere sunduğum bu cümlelerin ağırlığı siz okumaya başladığınız an benim hayatımdan bağımsızlaşacak. Okudukça kendi hayatınız gözlerinizin önüne serilecek ve herkesin kendi hikayesi başlayacak. Hayata karşı ördüğünüz duvarlar, belki kendinize itiraf edemediğiniz farkındalıklar, cevaplamaya hazır olmadığınız sorular, koşarak kaçtığınız sorunlar, yüzleşmekten korktuğunuz hisler ve daha nice insanî duyguyla baş başa kalacaksınız. Şimdi anlıyorum da insan fark etmeden ne kadar çok yük bindiriyor sırtına. Bahsettiğim şey gerçekten sırtlanılacak, taşınması gereken bir çuval yük olsaydı eğer, insanın ruhunda taşıdığı yüklerden daha hafif kalırdı belki de. Ne acı…