Yalnızlık, insanın içinden çıkamadığı acı verdiği kadar tatmin edici durum.

Yalnızlıktan yakınırken yalnız kalmak için verdiğimiz çabayla geçiririz yaşamımızı her ne kadar yalnızlığın geçmeyeceğini bilsek de. Her gün yalnızlığımızın geçmesini ummak yaşama eylemindeki yegâne amaç. O geçmek bilmeyen yalnızlığı, boşluğu doldurmak, tamamlamak...


İçimizde kapanmayan derin bir boşlukla tek mücadelemiz boşluğun o rahatsız edici derinliğinin dolmasını ummak. Boşluğu doldurmak, eksik kalmış yarımızı tamamlamak, tamamlanmış olma umuduyla amaç bulmak, sonsuzluğa adım atmak istiyoruz. Tamamlanma isteği, boşluğu doldurma çabası, sosyalleşmedeki yegâne amacımız. Hep bir eksiklik duygusu hakim içimizde iletişim kurarak kapatmaya çalışıyoruz; bu varoluşun eksik lakin anlamsızlığı amaç edinen, boşluğunu.


Boşluk; onu doldurma çabamıza rağmen giderek derinleşiyor, boğmaya başlıyor bizi. Kurtulmaya çabaladıkça daha da batıyoruz. Boşluğu anlamlandırmaya çabaladıkça bizi daha da derine çekiyor. Kabullenmeye başlıyoruz yavaşça, usul usul büyüyen o boşluk bir parçamız belki de varlığımızın ta kendisi. Hayattaki amaçsızlığımız, amaç bulma çabamız, var olmaya çalışmamız (Bu varoluştan hiçbir zaman emin olamayacağız.) hep bu derinleşerek büyüyen boşluktan kaynaklandığını anlamaya başlıyoruz. O bizim benliğimiz; arayıp da bulamayacağımız, varlığını kavrayamayacağımız, bir başınalığımızın yegâne sebebi.