"Laden" sunar...

İlk bölümü okumadan bunu okumayınız. İlk bölümü profilimden bulabilirsiniz.


Kısım şarkısı: Bahadır Macit - Anlatmak İsterdim


1. Kısım / 2. Bölüm


Sahafın dükkanının eski ve ağır kapısını ittirerek açtı genç adam. Kapıyı açar açmaz içeriden gelen yoğun yıpranmış sayfaların o eşsiz kokusu ve eski olduklarını kanıtlar niteliğindeki minik toz bulutları adamın öksürmesine sebep oldu. Açtığı kapıdan içeri giren genç adam bu küçük ama bir o kadar da eski kitapların ihtişamı ile kaplanmış sahaf dükkanına hayranlıkla baktı.


Rafların arasında yürüyerek elini toz olmuş kitapların üzerinde gezdirdi. Az önce yaşadığı geçmiş fırtınasını unutmaya çalışıyordu. Unutabilmek ne mümkündü? Unutamamıştı. Meleğiyle okuduğu kitaplar geldi aklına, birlikte kitaplar okur, kitapları kendilerine göre eleştirirlerdi.


Hafif bir gülümseme peydah oldu dudaklarının üzerinde. Kitapların arasında bir anda kaybetmişti kendini. Ellerini buradaki eski bütün kitaplara değdirmek ve onların enerjisini, yaşanmışlıklarını sayfalarında yazan her kelimeyi hissetmek istiyordu. Burası çok fazla güzelliğini hatırlatmıştı ona. 


Sola dönerek yan taraftaki kitaplığın arasına girmesi ile birine çarpması bir oldu. 


İki adım gerileyerek kime çarptığına baktığında ondan yaklaşık 15 santim kısa, yaşlı olduğu gözünün yanında çıkmış çizgilerden ve gözlerinde solmuş ışıklardan belli olan bir adamla karşılaştı. Adam ona tebessüm ile bakıyordu. O da tebessüm ederek konuşmaya başladı. 


"Kusura bakmayın, dalmışım. Göremedim sizi." 


Yaşlı adam gence gülerek baktı ve iki adım yaklaştı, sağ elini kaldırıp karşısındaki delikanlının omzuna iki kere vurup " Hoş geldin evlat." diyerek gülümsedi.


Dikkatlice genç adamı süzmeye başladı. En çok da gözlerinde oyalandı, onu tanımak ve neden burada olmak istediğini anlamaya çalıştı. Kırgın bakan gözleri, yumuşacık ses tonu neden burada olduğunu özetliyor gibiydi. 


Genç, yaşlı adamın ona bu kadar sıcakkanlı yaklaşacağını düşünmemişti çünkü bu yaşlı adam sert bir mizaca sahipti. 


Adam gülerek karşısındaki gencin bu şaşkın halini fark edip onu kendine getirmek adına konuştu. "Benimle gel evlat, sana bir şey vermek istiyorum." 


O ise tereddütlüydü. Buraya bir an olsun düşüncelerinden kurtulmak ve kafa dağıtmak için gelmişti. Yine de güvenip peşinden ilerledi. Elinde bir defter vardı. Bu defter siyah ile grinin karışımı bir renkti ve orta boydaydı. Sayfaları yıpranmış ve kalın bir günlük gibiydi. 


Üzerinde anlamının ne olduğunu bilmediği iki tane iç içe geçmiş daire ve onları tam ortalarından bölen bir ok vardı. Tam okta denemezdi, kalın yanları tırtıklı bir çubuktu bu. O işaretler o kadar silikti ki karşıdan deftere vuran gün ışığı olmasa kesinlikle göremezdi. 


Hafif bir tebessüm edip karşısındaki yaşlı adama baktı "Bu nedir? Ne yapacağım bununla?" dedi.


Yaşlı adam, gencin sorularını sabırla cevapladı. "Bu defter iç dökme, boş verme defteridir evlat. Bu sahaf dükkanın kapısından kolay kolay kimse girmez çünkü görmez. Eğer bu sokağa girdiysen ya kafandaki düşünceler seni istila etmiştir, nereye gittiğinin farkında değilsindir ya da yan taraftaki bara gelmişsindir." dedi. 


Buna şaşırdı çünkü burada bir bar olduğunu fark etmemişti bile. Hoş, fark etse bile gireceğini sanmıyordu. O tarz yerler ona göre değildi. 


O, kafasını dağıtmak için bara değil huzur verecek yerlere giderdi; güzelliğinin dizleri, gökyüzüne yakın bir çatı, ağaçlara karışmış bir hamak, sevdiğinin kokusu, kitap kokan sahaflar, bir ırmağın kenarı, tatlı bir kitap kafe yada sadece güzelliğinin olduğu her yer... 


Düşüncelerinin onu istila etmesine izin vermeden yanındaki adama döndü. Elinde hala tuttuğu kitapla ilgileniyordu. Dedikleri geldi aklına, iç dökme, boş verme defteri.


 Boşvermişliğin defteri...


"Ben pek anlamadım, daha açık konuşur musunuz? Yani bu deftere içimden geçenleri mi dökeceğim?" dedi. Gerçekten ilgilendiğini ve merak ettiğini fazlasıyla belli eden sorgu dolu sesiyle.


Adam onu başıyla onaylayıp elindeki defteri gösterdi eliyle. "Bu defter gördüğün üzere kalın ve yıpranmış bir defter çünkü bu defter çok insan gördü, çok insanın acılarına merhem oldu. Senin gibi bir sürü insan fark etmeden girdi bu sahaf dükkanına ve neredeyse hepsi buradan bu deftere içini anlatıp rahatlayarak çıktı. Defterde son beş kişilik yer kaldı ve ben son 5. kişiyi buldum, sen. Görebiliyorum, birine hissettiklerini anlatmaya ihtiyacın var." 


Adam biraz soluklandı ve devam etti. 


"Bu sahaf senin de gördüğün gibi bir çarşının içinde veya göze batacak bir yerde değil." 


Gencin kaşları çatıldı. Onun da yaraları olduğu kanısına nereden varabilmişti? "Peki, benim de bu deftere ihtiyacım olduğunu nereden anlayabildiniz ki?" diye sordu karşısındaki adama.


"Gözler ruhun yansımasıdır evlat. Üzgün bakıyor gözlerin, saf üzgünlük bu. Senin için çok değerli birini kaybettin değil mi? " diye sordu gence.


"Bunu nereden biliyorsunuz?" Yaşlı adam hemen yanıtladı, onun gibi birçok insan görmüştü.


"Yan tarafta mezarlık var. Seni o sokaktan gelirken gördüm. Ayrıca çok dalgındın, hiçbir şeyin farkında değil gibiydin." diyerek açıklama yaptı.


Genç biraz düşündü, bu tarz şeylere inanmazdı o. Sadece gözlerinden bir insanın hissetiklerini anlayamazdın. Yine de bu yaşlı adam iyi bir gözlemciydi. Onun da bir yaşanmışlığı, kötü anıları olduğu belli oluyordu. Bu adama baktıkça tuhaf bir şekilde içi huzur doluyordu. 


"Peki, sana inanıyorum. Fakat bu defter olayı biraz tuhaf ve ürkütücü geldi bana." dedi tereddütle. Adam gülümsedi, gencin bu huzursuzluğunu üstünden atmasını sağlamalıydı.


"Bu defteri gözünde çok büyüttün evlat." dedi gülerek. 


"Sadece buraya gelenler bu defteri bir şekilde buldu ve içini buraya döktü diyelim. Ayrıca dediğim gibi burası sadece içi dolu olanların geldiği bir yer çünkü." diyerek çok da uzak olmayan mezarlığın demir kapısını gösterip gence geri döndü.


"Bu mezarlığa canı sıkıldığı için gelmez ya kimse!" hafif alayla söylediği cümleyle ortamın gergin atmosferini dağıtmayı ummuştu.


Genç acı içinde güldü. 


Keşke dedi içinden. 


Keşke canım sıkıldığı için gelseydim.


Mezarlığın yanında otoban gibi bir yol vardı, diğer tarafında ise buraya gelen ıssız ve boş sokak vardı. İnsanlar ya otobana yada bu sokağa girebilirlerdi. Bu sokağa girmen içinde ya düşüncelerinin seni esir alması gerekiyordu yada bara gelmiştin. 


"Peki, anladım." 


Adamın elinde duran defter artık onu heyecanlandırmaya başlamıştı. İçinden çıkamadığı düşüncelerini buraya yazabilirdi. Sonuçta içinde sadece onun değil, onun gibi bir sürü insanın acıları vardı. 


Yaşlı adam söze girdi. "Sen de içindeki sıkıntıları bu defterle paylaşmak ister misin?" dedi.


Genç kabul etti. Defteri eline aldığı an bu sahaftan çıktıktan sonra bazı şeylerin değişeceğini hissedebiliyordu. Belki bu deftere yazsa meleği geri gelmezdi fakat bir nebze rahatlayabilirdi...