pencerede gizlenen ufak bir dünya
kırmızı şamdanlar, oymalı vazolar
arkada açık kalmış televizyon bile habersiz sahtelikten
akşam haberlerini sunuyor.
birkaç saniyeliğine
korku ve merakla,
başka bir dünyaya ışınlanıyorum.
acı yok acı yok acı yok
“eskiden böyle değildi, her gün çıkan yemeği yerdik.”
her gün
ne çıkarsa
onu yerdik.
hayır.
bunu vücudu iltihaplanan bir adam söylemedi
onun söyledikleri bambaşkaydı
bol bol susmaları olur,
siz tam da sessizliğe kollarınızı büyük bir keyifle açacakken
birden konuşası gelirdi.
sessizliğe tahammül etmez, direnmez
bağrına basardı.
gece boyu saçlarını okşar durur
o uyumadan uyumazdı.
bazı sabahlar yalnızlıkla burun buruna uyanma isteğinden söz eder
gerçekleri kırardı
-yüzümde.-
bense parçaları toplarken
avuçlarımdan akacak kanın hayalini kurardım.
sonra bir kedi otururdu aniden içime
herkesler bakıyor olurdu
kocaman bir kadın gibi hissederdim
doğurmuş gibi
çok şey görmüş gibi
ya da sürekli sedef apartmanının girişinde otururmuşum gibi
çok konuşan kadınlar vardı
tıslayan adamlar
ben ilk defa kusmadan yazıyordum
sarı ışıklı evlerin karşısındaydım
saati bilmiyordum
hayatımın neresindeyim bilmiyordum
beni sevenler ne yapıyor bilmiyordum
bu bilinmezlik
ayçiçeklerini çok seven kadının yüzündeki
o güzel karmakarışıklığa rağmen anladığım ikindi sohbetlerini andırıyordu.
ayçiçekleri o kadına neyi hatırlatıyordu, biliyordum.
herkese selam, sana hasret gibi bir şeydi.
biliyordum
bilmeseydim tutardım ellerini
öylece kaldık bu yüzden.
secde ediyorduk her saksının önünde
ne de olsa
insan kırılgan şeyleri severdi
ve sorumluluk almayı.
İnsanlar gruplar halinde sorumsuzlaşınca
marketler bile kaktüslerle doluverdi
koy güneşe, öylece dursun
su istemez
okşayamazsın da.
kaçıncı peronundayım şimdi şu dikenlerle süslediğim hayatın
ben kedileri uyandırmadan seven bir kadınım
öyle sessiz
öyle yavaş ve küt.
rüzgarın ne yönde estiğini bilmek de basittir pekala
işaret parmağınızı yalarsınız ve havaya tutarsınız
zaten siz hep işaret parmağınızı kullanırsınız
dilerseniz gözlerinizi de kapatırsınız
zaten siz sürekli bir şeyleri kapatırsınız
toprağa batırılmış renkli güllere ihtiyacınız yoktur nihayetinde
toprakta çokça güzel şey varken
ah ne önemi var ölünce topraktaki güzellikleri anlamanızın
en abartısız haliyle
terbiyesiz bir kadının olgunluğundadır o.
Ah, bilmezsiniz
öğreteceğim.
öğreteceğim.
öğreteceğim.
manikürler anlamsız olacak.
çetin bir muharebeden çıktı bu şiir
canı çıktı
kaçmaya çalıştı sıkıştı
“o şiir benim
ben o şiirim
yitirdim.
kim bulursa kalbine okutsun.”
dediydim, koşulsuz.
kalbimin ziftlenmesini göze alarak
merakla acının birlikteliğini tatmış biri olarak
ne tekerlek ne başkası
kalbim olsun bu yapraklardaki en derin iz
ve en temiz.
Emine Yaren Altınbaş
2020-09-05T01:40:15+03:00O kadar çok kendimi buldum ki şiirinde.Ne güzelsin Ayşenur kalemine sağlık :)
"secde ediyorduk her saksının önünde
ne de olsa insan kırılgan şeyleri severdi
ve sorumluluk almayı.
İnsanlar gruplar halinde sorumsuzlaşınca
marketler bile kaktüslerle doluverdi
koy güneşe, öylece dursun
su istemez
okşayamazsın da."
Asaf Eren Türkoğlu
2020-05-09T13:02:34+03:00Bunu seslendirebilirim izniniz olursa. İnstagramdan ulaşırsanız sevinirim. İnstagram Adım: Asaf Eren Türkoğlu
Ayşenur Cengiz
2020-04-16T01:05:34+03:00Yorumlarınız beni çok mutlu etti, belki de Füsun olarak Didem'e sesleniyorumdur.
Memet Karakılıç
2020-04-16T01:00:09+03:00şiiri okurken Didem Madak bir yerden çıkıp Füsun'a seslenecek sandım. bu beni hep ürperten bir şeydir ve ben o hissi bu şiiri okurken de hissettim. kaleminize sağlık. çok beğendim.
Rabia Özdemir
2020-04-16T00:57:45+03:00"..Kim bulursa kalbine okutsun."
Okuttum! Çok beğendi o da. Kaleminize sağlık 👏
Doğukan Özsoy
2020-04-16T00:54:38+03:00Çok hoş. Nilgün Marmara havası sezdim biraz.