Yaşadığımız hayatı anlamlı kılacak seçimler yapabilecek bir fıtrattayız. Bir başka deyişle -yaşamın kendisi zaten anlamlı bir yolculuktur ama- bizler bir ölçüye dek kendi kararlarımızın şekillendirdiği anlamlı ya da anlamsız yolculuklara çıkıyoruz. İletişimde bulunduğumuz insanlar, gündemimizi oluşturan başlıklar, uğraş alanlarımız, hedeflerimiz/hayallerimiz ve aklımızda gelebilecek benzer pek çok konuda belli başlı seçimler yaparak yol alıyoruz. Dolayısıyla, bu bizi yaptıklarımızdan "sorumlu" kılıyor aynı zamanda. Yani, seçimlerimiz "sorumluluk almak" gibi kaçınılmaz bir konuma itiyor bizleri. Bunun ciddi ya da zorlu olduğu kadar keyifli yanları da var.


Kararsız kaldığımız anlar "zorluk" kısmı için somut birer örnek teşkil edebilir. Bir ikilem söz konusu olduğunda çıkmaz bir sokağa denk gelmiş ya da ufak bir kapanda kısılı kalmış gibi hissedebiliriz belki. Sonuca dair çekincelerimiz olduğundan dolayı bir türlü emin olamadığımız herhangi bir konu olabilir bu. Bu durumda bile işin elbet olumlu bir tarafı olabileceğini anımsayabiliriz istersek. Zor olana yani doğal olarak olumsuz olana yoğunlaşarak yolculuğumuzu mahvedebiliriz de tabii, bu da bir seçim. Başta dediğim gibi yaptığımız seçimler sonucunda anlam kazanır hayatımız, "olumsuza/zorluklara" ağırlık vermek de anlam arayışımıza gölge düşürebilir, yaşantımızdaki ahengi perdeleyebilir. Keyifli kısma değinecek olursam sürekli bir dönüşüm, değişim ve de gelişim halinde olmak, bu süreçte de kendimizi keşfetmek başlı başına bir keyif bence. Bir önceki hamlemizden çıkardığımız dersler ve karşılaştığımız benzer bir adımda o tecrübeden destek veya ilham alarak adım atmak bireysel bir keşif bence. Ya da henüz benzer bir durumla karşı karşıya kalmamışken geleceğe dair tahminlerde bulunarak bir nevi hazırlık yapmak...


"Bulunduğumuz an, konum ya da halin farkına vardığımızda onun olumlu yönlerine vakıf olabiliriz." demek istiyorum. Bu "olasılıkları kabullenmek" olarak açıklanabilir belki. Olasılıkların (ya da ayrıntıların) farkına varmadığımızda -yalnızca gördüklerimiz hakkında hüküm verip ötesini düşünmediğimizde- ise karanlık ve kasvetli bir yaşam kaçınılmaz bir hal alıyor. Karanlığı anlamlandırmak da güçleşiyor haliyle. Bundan dolayı görüş alanımızı genişleterek hayatımızın her evresinde "aydınlık" ile baş başa olmayacağımızı kabullenmenin yanı sıra "karanlık" bizi sardığında da ne yapacağmıza dair fikir üretmeliyiz. Anlamlı olan budur belki de, deneyimlerimizden ders çıkarmak, bilinçle yol almak ve en nihayetinde yolun bir mantığı olduğunu hatırlamak.


Bir şeyleri lehimize çevirecek yönde kararlar almak da bir seçim. Bakış açımızı düzeltmemiz bu noktada kesinlikle faydalı bir adım olacaktır. Her şey çok güzel/kolay/sorunsuz olacak gibi bir anlayışıyla hayatımızı "gerçeklikten uzak" bir alana hapsetmiş oluruz. Bu anlayış bizi zamanla çürütür tabiri caizse, kendimizi rahata şartlandırmış bir halde sürer bekleyişimiz. Aksi halde, yani "gerçeklerle yüzleştiğimizde" ise anlam arayışımız ivme kazanır. Hatta belki de zaten bu şekilde "anlam" kazanır hayatımız: gerçekleri kabullenerek. Öbür türlü yalnızca kendimizi akan bir suda boğulmamak adına çırpınır vaziyette buluruz. Hayatımızı anlamlandırmaya başladığımızda ise suyun üzerinde kayıkla yapılan keyifli bir gezinti halini alır "hayat", tabii tüm koşulların bilincine varmak şartıyla. Belki en başta söylemem gerekeni şu an söylüyor olacağım ama yine de bunu belirtmem de fayda var: İnsanı bir şeyleri anlamlandırmaya, doğal olarak bir şeyler yapmaya iten bir güç olmalıdır. Umarım hepimiz bizi itecek bu gücü bulabiliriz zira zaman elimizde eriyip gidiyor.