bu gece kimse cennetlik değil

bu gece, cehennemin kavruk ateşi

dağların karanlığında kaybolmuş zifir

anneciğim elleri ve

alnımda sırıtan firavun secdesidir

öfkelerin, şeytanların ve ilahi olmayan

tüm hıçkırıkların, kimselerce duyulmamış

keskin bir ağıdır mıdır ağlaşan?

dizlerinin dibinde, gözlerinin ferinde gecenin?

gece, ey gece

sana, şöylece bakıp aşka gelmeyen tüm gözler

küfürdür

küfür ki özünde pişmanlık, ahlar ve vahlar saklıdır

ne sabaha erdirmez, ne de öldürmez

yitirilmiş sevdalar saklıdır.

sen gibi dirilen

dilime gelen leziz tilaveti,

babamın hangi mezarında

hangi uykumun yarısında bölerek kabuslarımı

haykıracaksam ve bir tövbekâr kılacaksan beni,

kıl haydi

çünkü epeydir kavruldum kuru ateşlerinde...

tüm senliğimi ve benliğimi bırak

sence nedir kavrulmak, bir tuğla gibi, bir cam gibi

devrilip nankörlerin önünde aşkımla yalvarmak

ya da dimdik köklerim toprakta

kaçamazken kavruk renklerden,

üzerime düşerken güneşin tükrüğü

bir el, bir can yahut yâran mı

bulamamak?

ah ki ne ah, kime uzattıysam ellerimi

ve kırdıysam kendi bileklerimle

bana günahın ve günahkârın kendisi olmak yaraştı

bana, herkesçe uyunan vicdani uykularda dirilmek

tövbe ile, pişmanlık ile, ey gece

senin ve benim, ikimizin duacısı olmak yaraştı

soğuk iklimlerinde, dostsuz ve yâransız

bir cihada çıkarken besmelesiz

ağlamak ve ölmek bulacaktır bizi

bırak gece, ey gece

bırak beni, başım secdelerde

tüm mahlukâtın yek sahibinde

tüm uykuların acılar çağırdığı korkularımdan bırak

şimdi yaşamak vaktidir, yaşamak, bağrımda bıçak

ve süzülmek göğün yıldızlarından

ölünceye ve

çarmıhlarda dirilinceye dek.

bırak beni, ey gece

bırak beni tövbelerimde, çünkü bu gece

bu gece kimse cennetlik değil.