ben yürümüyorum ey!

yer kayıyor altımdan

yanı başımda dikilmiş bir kavak,

bu kavağın yelleri üşütür beni


el ele tutuşmuşuz bir garip güruh

başımızda bu kavağın yelleri

tanrı bize ne kadar uzaksa o kadar uzaklaşıyoruz ondan

kader bilinmez mesele, işte şimdi

balıklama dalıyoruz kadere

olacağı varsa zaten olur-muş


herkesin sırtında kendisi, herkesin yükü kendisi

alabildiğine koşuyoruz, çığlıklarımız yankılanıyor

atların bacakları kırılıyor

ben çocukluğumun kendiliğini sırtlıyorum ivedilikle

çocukların ölü bedenleri çürümez-miş

çocuksun sen

pervasız koşarken onlar,

kirli perdelerin yerine yenilerini asmak sana göre değil


ölü bir denizi ortadan ikiye ayırıyorlar

bu ülkede denizleri sayısız kere ortadan ikiye ayırıyorlar

sevgilim, denizlerin naraları duyulmaz

sen yine de anla, anlamak duymakların anasıdır


ağzımıza kadar kederle dolmuşuz

sen, ben, ağzımız ve keder

denizi nerede yardılarsa

oraya kusuveriyoruz ne kadar kederimiz varsa

bak, ölüm kadar soğuktur bu kentin kaldırımları

bir kent içinde sen varsan şayet dolu bir evren


uyuyorsun, uyu

uyumaktır sana asıl yakışan

gözlerin uyuyor, kirpiklerin uyanık

gözlerinden öpüyorum

ve işte hakikat

hakikat dayanmak güçtür biz zoru başarıyoruz


senin asıl adımların göz kapakların

bu sana övgüdür

uyan da düzelt aynadaki dağınık saçlarını