ben dünyaya doğuyordum, güneş batıyordu.

yadsınırdı omuzlarımda karanlıkla geldiğim

sakınırdım bebek gibi kucağımda geceyi

direnmesem, diri gölgelerimi alıp

ceset aydınlıklar yontabilirlerdi

yasaklanan sancım öylesine büyüktü ki

bu cehennem çukuruna tırmanarak geldim

gülümsedim benimkisinden hafif kederlere

arafa kavuşmak için alevlerin yatağında eridim 

sardım halihazırda pıhtılaşmış yaraları

babası olan dostlarımdan yalnızlığı dinledim

-boğulacak gibi oldum öyle akşamlarda-

susmak, yarısıdır benim dinginliğimin

tahrip edilen çocukluğum hâlâ kanamakta

sanmayınız ki bağırmıyor oluşum,

kimsesizliğimi sindirdim demektir


itiraf ediyorum: savrulmaya yakınım

soğudum bile dayanaksız öz umutlarımdan

güzellikleri hak etmediğime inanmaktayım


dalkavukça arzular büyütüyorum göğsümde

bir ademoğluna güvenebilmek gibi

budala başım, itimat senin neyine?

geberene dek kan ağlayacak kederli gözlerin

sen iki farklı baba tarafından

iki kez terk edildin


zehirli bir kader, çaban takdire şayan

lakin nefesini sonsuza dek tutamazsın

ellerin titredi bugün, kahrını sakladığından

artık yaşamak istiyor gibi yapamazsın