geçip
gitmiyor aklımız,
belki kabir azabı kadar kimsesiz
alnımızın çatında bir hutbe
yaprak yeşermeleri kadar yalancı
uğursuz böceklerin insanlara çatmaları,
taburelerin sırt desteği olmaması kadar can sıkıcı
şu küheylandır ki kelamlarım
bu dünya denen vesvese tarlasında
dumanlar bırakır her darbemde.
yumruklarımı sıkıyor, sıkıyor
çatlatıyorum kemiklerimi;
bugün bu duvarlar üzerime yürüse
ben yapmadım diyemeyecek kadar yumruklarım kanlı
tükendik diyorken
ya rab!
sen misin bugün canımın yerinde olup olmadığını kontrol etmeye gelen
vazoları kıran o şımarık çocuk edasıyla
boynum bükük
kıldan ince emellerim
kalbim sızlıyor,
canım kanıyor,
öflemelerim berlin-bağdat seferi kadar uzun
dolma kalemlerimi kırıyorum
iklimler besliyorum
yılmadım diyemeyecek kadar yorgunum;
bugün bu duvarlar üzerime yürüse
ben yapmadım diyemeyecek kadar bencilim
gök bugün nefretimden kana boyanmış
ben adım attıkça faylar oynuyor yerinden
burnumdan çıkan bunaltılar etek kaldıran rüzgarları kadar
edepsizleşiyor
gövdem tek kemik
dilimin kemiği var artık
anlaşılabilmek çırpıntısıyla kederli duvarlarla muhabbetimiz
sonu bitmeyecek
bir kıyamet hayallerine büründürüyor beni
bugün bu duvarlar üzerime yürüse;
ben söylemedim diyemeyecek kadar çenem düşük
elmacık kemiklerimi çürütmüş bir keşfedilmek var ciğerlerimde
keşfedilmek
algılanabilmek
bilinmek
dudaklarım parmak izlerim kadar parçalanmış
dil dökmekten
nefret ediyorum
illallah ediyorum
bunca kimsesizlikten
bunca çağınızın emsalsiz tavırlarından
bunca büründüğünüz kişiliklerden
utanıyorum
aranızda yaşamaktan
kimsesizlik iyilikmiş şahsıma,
mütabığım gayrı
mağaramda sanatım var
bir ateş yakar
ben ona bakarım
o bana bakar;
bugün bu duvarlar üzerime yürüse
ben yapmadım diyemeyecek kadar yalnızım
insan bazen yalnızlığıyla kalmalı.
sanırım
bugün duvarlar üzerime üzerime yürüyor
-...