Herkes bana sordu yıllarca “Adın gerçekten Bugün mü?” diye, ben de “Bugün diye isim mi olurmuş?” diye sordum babama yıllarca ama hiçbir dediğimi iki etmeyen babam bir tek bu soruma cevap vermedi. Hikayenin sonunu hep başkalarından dinlesem de başı hep eksik kaldı ve bugün, Gülay’ı istemeye gideceğimiz gün babam bütün hikayeyi ayrıntısıyla anlattı.


“Baba” demiş babam dedeme “Aşağı mahallede Demirci Hasan Usta var ya… Onun kızlarından ortancasını, Zeliha’yı beğeniyorum ben. Hem on sekizini de bitirdi…”

“Kız seni bilir mi?” demiş dedem, “O da seni beğenir mi?”

“Yok” demiş babam, “Ablası beni bilir, Nevin. İlkokulu bir okuduk ya onunla. O anlatır beni ona. Hem babası verirse o ne karışır ki!”

“Başkasında gönlü olmasın kızın” demiş dedem “Temel olmadan ev dikmeye kalkarsan sonu hayır olmaz bak.”

“Yok baba” demiş babam “Altı aydır gözlerim Zeliha’yı, babasıyla biraderinden başka erkekle konuştuğunu görmedim.”

“Elalemin kızını mı gözetliyorsun ulan!” diye hiddetlenmiş dedem “Hacı Memet’in oğlu azmış mı dedirteceksin bana?”

“Estağfurullah baba” demiş babam “Bazen ben bile fark etmiyorum gözlediğimi, kimse fark etmemiştir.”

Önce “Ulan eşşoğleşşek” demiş sonra da “Neyse” demiş dedem. “Ben bi' sabaha kadar düşüneyim hele” demiş, “Yarın konuşuruz.”

“Ver elini öpüyüm baba,” demiş babam, zoraki elini öpmüş dedemin.

O gün sabah olmamış, olduysa da hiç kimse sabahın da gecenin de farkına varmamış. Nenem sabah namaza kalktığında evi feryat figan ayağa kaldırmış.

“Memeeeeeeeeett! Memedim uyaaaaaannnnn! Aliii, Metiiiinnnn, Fikreetttttt, Ayşeeeeeee, uyanııııııııınnn!”

Dedemin o gece kalbi durmuş, hiç beklenmedik bir zamanda, hiçbir belirti yokken, sapasağlamken gidivermiş dedem. Gömülüp başsağlığına gelen gidenler bitene kadar inanamamışlar bile dedemin öldüğüne, tüm ev halkı perişan. Çok sonra kabullenebilmişler dedemin ölümünü.

En çok babam sarsılmış dedemin ölümüne, uyuyana kadar yaza düğün yapılacağını düşünüp, her anı Demirci Hasan Usta’nın kızı Zeliha’yla dolu rüyalar görürken nenemin feryadıyla uyanmış. Önce birden rüyanın kabusa dönüştüğünü sanmış ama Fikret amcam böğrüne doğru tekmeyi yerleştirip “Kalksana lan kitapsız” diye bağırınca nenemin feryadının gerçek olduğunu anlamış. Alelacele iç odaya gitmiş nenemin ağıtları, yengemin hıçkırıkları, amcalarımın donuk bakışları arasında girmiş ve hala salyaları akarken dedemin eline yapışıp o da ağlamaya başlamış.

Nenemin dediğine göre dedemin kırk mevlidine kadar evde perilerle cinler konuşmuş sadece. Mevlitten sonra yavaş yavaş babam hariç evdekiler için hayat tekrar akmaya başlamış.

Babam içinse mevlit daha sancılı bir sürecin başlangıcı olmuş. Zaten kırk gündür babasının ölümünün üzüntüsü, bunun ilahi zamanlaması, dedemin son sözlerinin yarın konuşuruz olması, Zeliha, dedemin ölümüne üzülmesi gerekirken aklına Zeliha’nın gelmesi, gelmesini istememesi ama gelmesi, sonra dedemin üzülmesi, bunun ilahi zamanlaması, dedemin son sözlerinin yarın konuşuruz olması, Zeliha, dedemin ölümüne üzülmesi gerekirken aklına Zeliha’nın gelmesi babamı iyice sarsmış, kimseye anlatamıyormuş derdini, kimse de zaten babası öldüğü için derdin ne diye sormuyormuş.

Dedemin ölümünün kırkıncı günü okutulan mevlite Zeliha’nın kardeşi İbrahim’in de gelmesi ise babamın derdini iyice artırmış. İbrahim’in gelmesi ve kapıdan içeri girerek Allah rahmet eylesin demesi, mevlidin okunduğu geniş odaya götürülmesi ve tıklım tıklım dolu olan geniş odadakilere başıyla selam vermesi, yerdeki minderlerden birine oturması, imam efendinin İbrahim’e bakmadan okumaya devam etmesi, babamın içeri girmesi, İbrahim’i görmesi, Zeliha’nın aklına gelmesi, imam efendiye bakması, dedemin aklına gelmesi, İbrahim’e ve imam efendiye sırayla bakması ve sırayla Zeliha’yı ve dedemi düşünmesi, imam efendinin mevlidi bitirmesi, ölünün ruhuna dualar etmesi, amin, amin, amin.

Mevlid faslı bitip de herkes evine gitmeye başladığında babam İbrahim’in yanına özellikle gidip “Allah razı olsun” demiş ve sorulacak yer değilken “Sizinkiler ne yapıyor?” diye sormuş ve İbrahim de söylenecek yer değilken “Hamdolsun, aynı tas aynı hamam, geçenlerde Zeliha ablamın sözünü kestik biz de.” demiş. Sonra ne olmuş? Tüm detaylar sonradan birer birer aklına gelen babam burasını hala hatırlamıyor, “Sadece İbrahim’in gittiğini hatırlıyorum.” diyor anlatırken.

Babam bu haberden sonra iyice garip olmuş, suskunlaşmış. Her gün işe gidip gelmiş, akşam yemeği yedikten sonra mahalleyi başından sonuna adımlar, sonra eve döner yatar ve bir gün sonra aynı sessizlikle aynı şeyleri tekrarlamış. Herkes bunu dedemin ölümüne vermiş, kimsenin aklına Zeliha gelmezmiş zaten.

Bir yıl böyle devam ettikten sonra Fikret amcam neneme söylemiş o da mahallenin çöpçatanı Neriman Abla’ya söylemiş ve annemi bulmuşlar babama münasip. Babam everecez seni dediklerinde yine ses çıkarmamış, gitmişler, istemişler annemi, kız evi naz evi olmadan olur demiş annemin babası ama babam düğününde de oynamamış, annem bana hamile kalana kadar da annemle de nerdeyse hiç konuşmamış. Annem haberi verince ilk defa o gün gülmüş babam, Zeliha’yı unutmamış hala ama hem annemi sevmeye başlamış o gün, hem de artık yaşaması gerektiği dank etmiş kafasına. Ben doğduğumda da ismimi “Bugün” koymuş babam, yok olmaz öyle isim dedilerse de babam “Babam ölmeden önce 'Yarın konuşuruz’ demişti, konuşamadık. Babama küskün de değilim dargın da değilim, Takdir-i İlahi... Ama ben bu bebe gelene kadar hep o iki kelimeyi tekrarladım kafamda, sizinle konuşmadığım zaman kendi kendime yarın konuşuruz diyordum hep, bu bebekle hiçbir şeyi yarın konuşmayacağım. Ne olursa olsun ismi gibi ne isterse o gün konuşacağım, o gün yapacağım istediklerini” demiş. Kimse bir laf daha etmemiş. Babam Zeliha’yı unutmamış ama ben doğduktan sonra beni sevdiği gibi annemi de sevmeye başlamış, benim gelmemle gerçekten bir aile olmuşuz.


Bugün diye isim olur muymuş?