Yürüdüm ateşlerin içinde. Alevlerle temizlendim. Yandım, hatta isteyerek attım kendimi yangınlara. Sonunu düşünmeden girdiğim kavgalardan hatıra kalan yara izlerime bakıyorum aynanın karşısında. Yaşımdan yorgun, yaşımdan telaşlıyım, dediği günleri yaşıyorum şu sıralar şairin.


Beden denilen etten hapishanenin derinliklerinde tutuklu bir ben daha var, biliyorum. Kimseye göstermediğim, yaraları olan ve o yaraları hiç kabuk tutmayan, kenara itilmiş gibi hisseden... Utangaç ve yalnız. Korkuyor yaşamaktan. Siyahı ve geceleri sevmesi de bundan. Korkuyor insanlardan. Çok yaslı, çok üzgün, çok korkak. Kime güveneceğini bilmeyen... İçi öfkeyle dolu. İnsanların taktıkları maskeleri elleriyle yırtmak isteyen, tüm efendilere başkaldırmak isteyen bir ben var benim içimde. Baktığında bir yanıyla çok cesur, bir yanıyla da bakınca kendi gölgesinden korkan...


Kimim ben? Dönüp dolaşıp kendime tokat gibi attığım soru bu oluyor. Bu gidişle kim olduğumu bilmeden de öleceğim. Ruhum çok yoruldu. Zihnim berrak alışkanlıkların çölünde kurudu. Savruluyorum; ne yürünecek bir yol ne de dinlenebileceğim bir durak kaldı. Kendimi kaybettiğim dünya zindanında şimdi ne yapmam gerekiyor?