Kar yağıyordu, sokaklarda sıska köpekler dahi yoktu. Zaman gece yarısını yarılamak üzereydi. Yürüyordu, içinde büyüyen sıcaklık, -9 derece olan kesif havayı hissetmesine mani oluyordu. Uzun zamandır aralamamıştı o kapıyı, ama bu gece açamaya kararlıydı. Geçmişe duyulan özlem onun için büyüleyici bir hal almıştı. Günlerdir yemiyor içmiyor sadece düşünüyordu.


“Sonunda geldim” dedi. Kapı aralıktı, “Yoksa…. Yoksa o mu geldi?” diye geçirdi içinden. Ayağının biri eşikteyken diğeri içeriye doğru meyil etti. Kararsız, biçare ve tuhaf bir adım attı. Puslu geçmişin içinde bir karartı duruyordu. Mırıldandı, “Sen…, Sen?” dedi. Karartı konuşmadı, kafasını öne doğru eğdi. Mırıldanması artık bir haykırışa döndü, “Sen… Demek geldin?” “Geldim Güven” dedi.


Eski eşyalara derin bir özlem ile bakan Güven, “Bıraktığın parçalanmışlığı mı?” izliyorsun dedi. “Onu da görürüm yüreğinde ya da hafızanda ama ben yaşanmışlıkları izlemek istiyorum” diye yanıt verdi. “Görüyordum, oradaydı Esra… Yıllar sonra her şeyi bıraktığı ve tüm anıları katlettiği yerde bana bakıyordu” diye geçirdi içinden Güven. 


Tozlu vitrinin kapağını açtı, içinden sararmış bir fotoğrafı eline aldı. Baktı… “Bak, görüyor musun? Bu kare mutluluğun bir yansıması ama donuk bir yansıması ve çoktan ölmüş bir mutluluk bu! Öldürülmüş, senin tarafından!” dedi. Esra, “Gitmek istedim, gittim ama isteklerimizde yanılabiliyoruz. Tıpkı senin bende yanıldığın gibi.” dedi.


Güven, acısını daha da kanatan bu sözlere aldırış etmemiş gibi yapmak istercesine kapıya doğru yöneldi. Çıkmak istiyordu ancak kapı açılmıyordu, zorluyordu ama olmuyordu. Denedi, olmadı. Bir kez daha kolu yokladı, olmuyordu.


Esra, “İnsan kendi zihninden çıkamaz Güven!” dedi. Güven boğuluyor gibi hissediyordu, büyülenircesine geldiği yer ciğerlerini kanatıyordu sanki. Pencereye yöneldi, dışarısı kıpkırmızıydı. Camdan kırmızılıklar içeri giriyordu, atlamak istiyordu ancak bacakları hareket etmiyordu. Esra, “İnsan kendi aklından kaçamaz Güven!” dedi.


Bahçeye açılan arka kapıya yöneldi Güven. Kapıyı görüyor ama hamle yapamıyordu. Adeta mıhlanmış gibi duruyordu. “Bırak, bırak beni” diye bağırdı. “İnsanın kendi kalbi onu nasıl bırakabilir Güven?” dedi Esra.


“Zil sesi… ama bu ses bu evin ziline benzemiyor” diye düşündü Güven. Bir anda gözüne ışık doldu, sırılsıklam bir şekilde uyandı. Zihni, aklı ve kalbi Güven’e yeni bir oyun oynamıştı, Esra tüm parçalanmışlıklarla sadece zihninde sağ idi.