Zorlu bir haftanın ardından, gökyüzüne bakmak benim için bir tür terapi haline geldi.


Gökyüzü, gündelik yaşamın getirdiği karmaşadan uzaklaşmak için bir kaçış noktası gibi. Bulutlar, o anki duygularımı yansıtan bir resim galerisi gibi süzülüyor gökyüzünde. Sabahın erken saatlerinde, güneşin nazlıca doğuşuyla birlikte, yeni bir güne umutla başlamak mümkün oluyor. Akşamüstü ise, gün batımının renk cümbüşü içinde kaybolmak, stresin yükünü bir nebze olsun hafifletiyor.


Bulutlar benim için sadece doğanın bir oyuncağı değil, aynı zamanda hayallerimi taşıyan yumuşak bir yatak gibi. Onların arasında kaybolmak, hayatın karmaşasından bir anlığına uzaklaşmak demek. Rüzgarın, bulutları dansa davet ettiği o anlarda, kendi dünyamda özgürce yol alıyormuş gibi hissediyorum.


Gökyüzü, bana her şeyin ne kadar küçük olduğunu hatırlatıyor. İnsanın yaşadığı sorunlar, kafamızın içinde büyüttüğümüz dağlar gibi. Ama gökyüzü, bu dağların ne kadar küçük olduğunu gösteriyor. Her bir bulut, belki de bir problemi temsil ediyor ama rüzgarın yönlendirdiği gibi, o dağı aşmak mümkün.


Sonuç olarak, bulutların üstünde olmak benim için bir tür kaçış ve huzur kaynağı. Hayatın koşturmacası içinde kaybolmuş hissettiğimde, gökyüzüne bakmak, bulutların arasında bir nefes almak, beni yeniden toparlıyor. Belki de bazen, sorunlarımızı bulutların üzerinde bırakmak, biraz daha hafiflememizi sağlar.