İspanyol yönetmen ve senarist Luis Buñuel’in en dikkat çekici filmlerinden biri El Angel Exterminador’dur (1962) (

Yok Edici Melek). Sürrealist ressam olan Salvador Dali’yle de arkadaşlığı bilinen ve birlikte film çeken Luis Buñuel, filmlerinde gerçeküstü davranışlar ve motifler ve rüyalardan yararlanır. Özellikle filmlerinde sebepsiz bir eylemsizlik hâkimdir. Burjuvazinin Gizli Çekiciliği’nde (1972) devrin ileri gelen siyaset ve devlet insanlarının yani burjuvanın birlikte yemek yeme planı yaptığını ancak bunun bazı sebeplerle sürekli engellendiği ve bir türlü yiyememeleri hicivli ve mizahi dille ve sürrealist şekilde anlatılmıştır. Sadece kendi içinde buluşup halktan insanları küçümseyen bir tavırla hayatlarını devam ettirirler. Örneğin bir içki tadım buluşmasında elçi şoförünü çağırır ve ona sek martininin tadına bakmasını ister. Şoförü, ona ikram edilen içkiyi içip dışarı çıktığında ise elçi arkadaşlarına bir martininin asla böyle içilemeyeceğini ve herhangi bir sistemin halka inceliği hiçbir zaman öğretemeyeceğini söyler. Kendilerini halktan soyutlamış ve askeri ve politikaya güvenen bir grup burjuvanın kara mizahi anlatımıdır.

 

"Bir başka Buñuel filmi olan Yok Edici Melek'te (1962) (El Angel Exterminador) ise yine bir isteğe ulaşmanın imkânsızlığı ve eylemsizliği görüyoruz. Bu sefer yine birkaç çiftten oluşan burjuva toplumunun bir davet evinde toplanıp oradan ayrılamamalarını anlatıyor. Bu ev, onların toplumdan soyutlandıkları, toplumu dışladıkları bir kale gibidir. Adeta bu eve hiçbir alt sınıf halktan birisi giremez ve içeride olan tüm personel, filmin henüz başında sebepsiz şekilde, huzursuz olup evi terk etmiştir. Geriye yalnızca burjuva sınıfı kalır. Ancak bu kale onlar için gittikçe korkunç bir hâl almaya başlar. Çünkü davetliler tam evden çıkmak istedikleri zaman bilinmez bir sebep onları bir anda evde tutmaya zorlar.

Bu durum yavaş yavaş açlığa, susuzluğa, ölümlere, kavgalara, ilkelliğe sebep olacaktır. Film başında birbirinden kibar hanımefendi ve beyefendilerin, su borusunu patlatıp oradan birbirleriyle kavga ederek suya ulaşma çabasını görüyoruz. Yönetmen, aslında temel ihtiyaçların karşılanmasının son derece önemli olduğunu, onları aç, susuz ve pis şekilde bırakarak nasıl burjuva olmaktan bir anda caydıklarını göstermek istemiştir.


Bu kaleden onları kimse kurtaramaz. Evdekilerin maruz kaldığı bu hastalıklı durum aynı şekilde dışarıdaki insanlar da geçerlidir. İçeridekiler dışarı çıkamaz ve dışarıdakiler de içeri giremez.

"Filmin adı bize aslında bir ipucu vermektedir. Bu ipucu bir ölüm meleğinin varlığıdır. Aynı Edgar Allen Poe’nun "Kızıl Ölümün Maskesi’’ hikâyesinde bahsedilen "ölüm meleği’’ gibi, melek "burjuva’’yı hedef almaktadır.


 Amerikalı yazar ve şair olan Edgar Allen Poe da (19 Ocak 1809- 07 Ekim 1849) makabr tarzı öyküleriyle tanınmıştır. "Kızıl Ölümün Maskesi’’ öyküsünde bir prens, "Kızıl Ölüm’’ün kol gezdiği, tüm ülkeyi kasıp kavuran bir salgından kendini ve maiyetindeki sağlıklı olan kişileri alarak inzivaya bir manastıra çekilmiştir. Öyle ki o manastıra giriş ve çıkışlar kapalıdır, etrafı duvarla kaplı, demir kapılar ve kapı sürgülerinde kaynak kullanılmıştır. Saray mensuplar ve yüksek zümre insanlardan oluşan inzivada Prens Prospero, halkı ve kendisi için her şeyi düşünmüştür: Soytarılar, müzisyenler, yiyecek ve içecekler…


Kapalı bir yerde baş başa kalan soylular için halk ve kızıl ölüm hiçbir şey ifade etmiyordur. Prens inzivasının beşinci ayında görkemi bir maskeli balo düzenlemeye karar verir. İşte bu baloya kızıl ölümün kendisi gelir. Asla ölümün veya çirkin olan herhangi bir şeyin ulaşamayacağını düşündükleri bu salona eğlencelerinin tam ortasına ölümün kendisi gelmiştir. Kapalı alanda kalan burjuva ve sonunda hüsranla biten bir hikâye de bu şekilde sonlanmıştır.


Gittikleri davet evinde kapalı kalıp hastalıktan ölen, intihar eden, birbirini öldüren Buñuel sinemasından daha eski ve çarpıcı örneği olan hikâyesini Poe şu şekilde bitirmiştir: "Ve kalabalıktakiler, içinde eğlenmiş oldukları ve şimdi her tarafına kanlar saçılmış olan odalarda birer birer yere yığılıp kaskatı kesilerek öldüler. O neşeli insanların sonuncusu da ölünce abanoz saatin de hayatı tükendi.’’