"Ölüm" ne acı ve hüzünlü bir kelime değil mi? Bazılarımız bu kelimeyi ilk gördüğü anda başlar duygulanmaya. Çünkü bilir ölümün hayattaki acı gerçeklerden biri olduğunu. Ama bir türlü kabullenemez. Çünkü öyle bağlanmıştır ki yaşama, insanlara, sevdiklerine, günlük alışkanlıklarına, dünyaya. Unutur ölümü. Ruhsal açıdan sağlıklı ve iyi olmamız için olması gereken de bu aslında. Unutmak. Her an ölümü düşünmek insanı yıpratır ve çok zarar verir. Bu yüzden ölüm hayatın bir parçası olsa da elimizde olmadan unutuyoruz onu. Hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşıyoruz. 


Sevdiğimiz, değer verdiğimiz insanları kaybettiğimiz o ilk anda yaşadığımız acı tarif edilemez derecede büyük. Çevremizde biri vefat ettiğinde üzülüyoruz. Ama en yakınlarımızdan, ailemizin içinden biri vefat edince acımız ve üzüntümüz daha büyük oluyor. Onun varlığına, verdiği mutluluğa o kadar alışıyoruz ki onsuz yapamayacakmışız gibi hissediyoruz o gidince. Başlarda kabullenemiyorsun ölümünü. Ona ait ne varsa evin içinde, gördüğünde gözyaşlarına hakim olamıyorsun. Onunla beraber yaptığın şeyler, iyi kötü bütün anılarınız tek tek geçiyor gözünün önünden. Çok özlüyorsun ama artık ona sarılamayacağını, öpüp koklayamayacağını biliyorsun ve bu durumu kabulleniyorsun bir süre sonra. Sen üzüldükçe onun da olduğu yerde üzüldüğünü düşünüyorsun. Bu yüzden onunla ilgili hatırladığın her anı artık gülümseyerek karşılıyorsun. Fotoğrafına sığınıyorsun özlediğinde, gökyüzüne bakıp konuşuyorsun saatlerce sanki oradan seni izliyormuş gibi. Bütün bunlar gün geçtikçe azalıyor, zaman ilerledikçe acın hiç dinmese de azalıyor, yaşamına devam ediyorsun onsuz. Çünkü artık kabulleniyorsun ölümü. Ve bundan sonra hayatını o en sevdiğine kavuşmak için şekillendiriyorsun. Onun seni orada beklediğini ve mutlu olduğunu biliyorsun artık. Kalbindeki yeri kocaman. O hep seninle. Eskisinden daha fazla hatta. Her daim yanında. Ölüm hayatın bir parçası çünkü. İnsan doğar, büyür, yaşar ve günü geldiğinde ölür.


Ölümün bizi bu kadar derinden etkilemesinin sebebi, onu unutmamız. Aslında ölüm her zaman var. Hepimiz günü ve saati geldiğinde öleceğiz. Ama insan işte, Didem Madak'ın da dediği gibi "İnsan unutandır ve insan unutulmaya mahkum olandır." Unutuyoruz gün geçtikçe hayatımızın en acı gerçeği olan ölümü. Sevdiklerimizin vefatı bizleri derinden etkilese de zaman ilerledikçe bu gerçeğe alışıyoruz. Bu durumla yaşamayı öğreniyoruz. Bunun sayesinde de ölümü aklımızdan çıkarmıyoruz. Yaşamımızı buna göre şekillendiriyoruz. İyi olan, güçten yana pekişmiş olan ne varsa dünya hayatından sonra da yaşamayı sürdürür. Dolayısıyla ölmüş olan yakınımızın sevgisi de öyledir. Hiç bitmez. Eskisinden daha çok sever. Bu yüzden üzülmek yerine ona olan sevgimizi ve bağlılığımızı sürdürmeliyiz ve ona sevinç vermeliyiz. Ona kavuşmak bize ve amellerimize bağlı. Ölüm bizi ayırmış olsa da kalplerimiz hep bir. Her daim beraberiz. Bunu unutmayın.