Bugün size TRT Belgesel'deki 'İstifçiler' programına bir gün çıkmamanız için bazı önerilerimden bahsedeceğim. Çünkü ihtiyaç dışı kitap satın almayla birlikte gelen kompülsif satın alma bizi çok depresif yönlere sürükleyebiliyor. Sürekli kitap satın alıp okumadıklarımızı artırarak bir Sagopa Kajmer pesimisti moduna girmek bence o kadar da iyi değil...


Başlıktaki soruyu hepimiz hayatlarımızda en az bir kere de olsa sormuşuzdur. "Bütün bu kitapları okumaya ömrüm nasıl yetecek, bütün bu filmleri izlemeye ömrüm nasıl yetecek?" gibi çoğaltılabilecek sorular tam olarak başımızın belası. Modern hayat meşgalesinde kendimize ayırdığımız zaman bile çok kısıtlı kalırken okunacak kitapların, izlenecek filmlerin veya dinlenecek şarkıların da sürekli artıyor olması bu sorunu tam bir Funda Arar'ın Arapsaçı'na dönüştürüyor. Ama bugün sizi bu arapsaçından kurtarmaya gelen bir Süpermen olmak istiyorum. Umarım yazının sonunda bana "tişikkirlir sipirmin" demezsiniz.


Erich Fromm'un 'Sahip Olmak ya da Olmak' kitabında aslında bu sorunun cevabı dolaylı olarak da olsa veriliyor. Sahip olmak, Fromm'a göre, başkalarının dediği şeyleri aynen kabul etmek ve kendi düşüncene bir şey katmamak iken olmak, başkalarının dediği şeyleri kendi düşünce potamızda değerlendirip onlardan bir öz çıkarmayla gerçekleşiyor. Yani bütün bu kitapları okumaya ömrümüz yetmese bile bizim kimliğimizi çok farklı yönlere sürükleyen ve Kubrick'in 'The Shining' filmindeki labirent gibi kaybolmamıza yol açan kitaplar bulabiliyorsak bence doğru yoldayızdır.


Hayatımızın son gününü yaşadığımızda muhtemelen birkaç bin kitap okumuş olarak bu dünyadan göçeceğiz, bu sayı hiçbir zaman daha fazlası olamayacak, en azından şimdilik. Elon Musk ve Neuralink projesiyle kitapların içindekilerin beynimize aktarılma süreci gerçekleşmiş olsaydı en azından kurgu dışı kitaplar için başlıktaki soru hakkında endişelenme gereği duymazdık fakat kurgu kitaplar için yaşanan edebi hazzın her zaman olması gerektiğini düşünen biri olarak sürekli okuma sürecinde kalmak durumu bir okurun kaçamayacağı ve kaçmak da istemeyeceği bir durum olarak çıkıyor karşımıza.


Her şeye rağmen kitaplığımıza her geçen gün eklediğimiz kitapları okumadan bırakmamalı ve onlara yenilerini katmadan önce de eskilerini okumakta olabildiğince azimli olmalıyız. Her gün eve yeni ekmek alınmasına rağmen bayat ekmeklerden yemeye devam edip sonsuz bir bayat ekmek döngüsünde kalmışızdır ya, hah işte, kitapların istisnası onların hiçbir zaman bayatlamaması. O yüzden elimizde olması gerekenler bizde bulunan kitapları okuyup onları özümsemeye çalışmak ve ardından Fromm'un 'Olmak' felsefesine yakınlaşabilmek için yeni bilgilerle birlikte kendimizi olgunlaştırmaya çalışmak...


Size çok sevdiğim yazarlardan biri olan Bilge Karasu'dan sonuna kadar okumanızı istediğim bir alıntı söyleyip anasayfalarınızdaki büyük resmi görme kursundan çıkıyorum:


"Durmadan okumaktan söz ediliyor. Evet, ben de bir ömür boyu bunu yaptım, (gülerek) durmadan okudum, okudum ama, şimdi düşünüyorum, durmadan okumak, yani birtakım kitapları okumuş olarak rafa kaldırmak, bir yerlere yerleştirmek, şunları okudum demek mi amaç? Olmasa gerek. Bütün bunlar bize bir şeyler düşündürecek, bir şeyler gösterecek, bir şeyler anlatacak, kendi kendimizi belki daha iyi anlayacağız, hem kendimizi belki daha iyi tanıyabileceğiz, kendi kendimizi derken ille kendimizden söz etmek de istemiyorum, kendimizi, dünyamızı, dünyayı, insanları, oyunları, ilişkileri başkalarının aracılığıyla ya da başkalarının yardımıyla tanımlamak çok önemli; tabii bunun için de buna dikkatimizi çevirmemiz gerekiyor. Yetkin davranmamız gerekiyor okumamızda, bakmamızda, dinlememizde."


[Nasıl Yazıyorsam Öyleyimdir, Bilge Karasu, s. 58, Kırmızı Kedi Yayınları]



YAZAR: Oğuz Aktürk