Zeynep Dilan Süren'in yazıp yönettiği 2020 yapımı kısa film Büyük İstanbul Depresyonu, bir süredir mezun olan iki kız kardeş Didem ve Ayşe’nin birlikte İstanbul’da güçlükle sürdükleri yaşamın yansıması anlatmaktadır.


Öğrencilik hayatlarının bitmesinin üzerinden bir süre geçmesine rağmen iş bulamamış olan abla-kardeşi yan yana ilk kez babalarıyla görüntülü şekilde konuşurken buluyoruz. Babanın, kızlarının asgari ücret tutarındaki kirasını ödemekte zorlandığını ancak kızlarının İstanbul’dan ayrılmak istemediklerini görmekteyiz. Didem’i isteklerini yalnızca babasına karşı dile getirirken, Ayşe’yi ise iş görüşmesine hazırlanırken görüyoruz. Filmde abla-kardeşin evde geçirdikleri vakitlerdeki diyaloglar ve özellikle de Didem’in içinde bulunduğu ruh hali ön planda tutulmuştur. Didem, Ayşe’nin iş görüşmesine hazırlanma sürecini görmekten bıkkınlık yaşadığını, “her nasılsa olmayacak” düşüncesinin yanında “yalnızca asgari ücret için verdiğin emeğe bak” şeklinde bıkkınlık yaşadığını ortaya sermektedir. Didem, Ayşe’nin iş görüşmeleri için hazırlanmasını görmekten rahatsızlık duyduğunu belirtse de Ayşe’nin denemekten bıkmayan yanının kendisinde olmadığını ve kendisiyle ilgilenmekten kaçındığını görmekteyiz. Didem’in Youtube için makyaj videosu çekmesine tanık olan Ayşe’nin “kendini rezil etme” şeklindeki tavrında, birbirlerini her zaman uğraştıkları şeylerde değil, farklı yerlerde görmenin sabırsızlığı görülüyor. İki kardeşin koşmaktan yorulduğu ancak yorgunluk ifadelerinin birbirinden farklı olduğu açık bir şekilde görülmektedir. Aynı durum içindeki iki kardeşin iki ayrı uç eylemleri görülse de yalnızca ortak kaygıyla farklı şekilde baş ettikleri anlatılmaktadır. Film boyunca Didem’in aynı kıyafetle, Ayşe’nin ise birkaç farklı kıyafetle olmaları bile mücadelelerinin yansıması olarak yorumlanabilmektedir.


Didem, Ayşe’ye göre evden dışarı çıkmaktan hoşlanmayan, yatağından çıkmakta zorlanan, kendisini düşünmekten alıkoyamayan bir karakter olarak karşımıza çıkmaktadır. Didem karakterinin evde vakit geçirdiği sırada kurguladığı felaket senaryoları dibe düşüşünü betimliyor. Özellikle de bu senaryoları Ayşe ile paylaşırken gözlerini kırpmadan ve zevkle anlatışı, seyirciyi kurguladığı senaryonun içine sürüklüyor.


Filmin adını orijinal ve düşündürücü bulduğumu söyleyebilirim. Büyük İstanbul depremi karşımıza İstanbul’un kozmopolit yapısı ve niceliğiyle “Büyük İstanbul Depresyonu”nu çıkarıyor, İstanbul’da yaşayan insanların büyük bir kısmının içinde bulunduğu veya bulunabileceği ruh halini üç kelimeyle müthiş bir şekilde özetliyor. Özellikle evin balkonu bize çarpık kentleşmeyi vurgularken, Didem ise çarpık bir ruh halini resmediyor.


Son sahnede, büyük şehirlerdeki komşuluk algısının yok olduğu ancak ihtiyaç durumunda ortaya çıktığı görülmektedir: Didem ve Ayşe’nin evine, anahtarını içeride unutan ve balkondan eve girmek için gelen komşunun, köpeğini hemen almak istemesi ve tereddütlü bir yüz ifadesinin olması, kent hayatındaki güven duygusunun noksanlığını çok güzel bir şekilde anlatmıştır. Filmin başında Ayşe, Didem’in yatağının üzerine parçaları sökülmüş bir şekilde tamir edilmesi gereken pervaneyi bırakarak artık tamir etmesi ve ertelememesi gerektiğini dile getirmişti, filmin sonunda ise pervanenin kuvvetli bir şekilde çalıştığı görülmektedir. Filmdeki Ayşe karakteri pervaneyle bize, bir an evvel yola düşmeli ve eylemin gücüne inanmalı, diye seslenmektedir.


Film 26. Saraybosna Film Festivali / En İyi Öğrenci Filmi 2020, 21. İzmir Kısa Film Festivali / Ulusal Kurmaca Film Yarışması 2020, İzmir Kısa Film Festivali / Ulusal Kurmaca Film Yarışması / Seyirci Gençlik Ödülü 2020, 8. Boğaziçi Film Festivali / İstanbul Medya Akademisi Genç Yetenek Ödülü 2020 ödüllerine değer görülmüştür.