İnsanlığın özgürlük kavramıyla tamamıyla tanıştığı ilk zaman, muhakkak ki esirliği hissettiği ilk andır. Çünkü ondan öncesinde yaşadığı özgür yaşamın yok olabilme olasılığını dahi hayal edemezdi. Bu öncesi diye tabir ettiğimiz zaman, neolitik dönemin sonuna kadar olan zaman dilimidir. Çünkü o dönem boyunca insanlık tarımı bulmuş ve geliştirmiş, yerleşik hayata geçmiş ve binlerce yıl hiç savaş olmadan yaşamışlardır. Bu nedenlerden dolayı insanlar, toplumlarına kendi öz varlıkları ile dahil olabilmiş ve kendi ruhunu yansıtabilmiştir.


Toplumlar bir güç tarafından yönetilmediği, bunun yerine toplumsal ahlak ile birleştiği için, özgürlüklerine gelecek her türlü tehdidin karşısında hep beraber ve güçlü durabilmişlerdir. Bu birlik halinin sebebi ise şüphesiz Tanrıça inancıdır. Peki ilk insanlar, o kadar eski dönemlerde ve bizden hiç değilse analitik bakımından oldukça geri olmalarına rağmen böylesine özgür toplumları nasıl yaratabilmişler? Ve biz nerede hata yapıyoruz da bunca gelişime rağmen toplumsal krizlerin önüne geçemiyoruz? Asla işin içinden çıkılamayacak bir soru gibi görünse de, aslında cevap tam burnumuzun dibinde, başımızın üzerindedir! Doğa... İnsan ilk başta doğanın ayrılmaz bir parçası ve hatta öğrencisi olarak yaşarken sonrasında içine düştüğü kibirli 'erk' dünyası ile doğanın dışına, adeta ona savaş açarcasına bir yaşam kurmuştur. Bu durumda aklımıza gelen bir diğer soru, özgürlüğün neden doğa ile ilintili olduğudur. Bu soruya kafa yorarken anlarız ki, cevabı doğru alabilmek için, soruyu daha da uzaklarda aramalıyız. Çünkü doğanın bir yaratıcısı, sonsuz evren vardır. Evrenin yaratıcısı hakkında kesin bir cevabımız olmasa da şu kesindir ki, doğanın ve hatta dünyamız dışındaki her şeyin de yaratıcısı evrendir. Peki, aynı soruyu evrene soralım: Evrenin özgürlükle ilintisi nedir?


Evrenin yaratılış hikayesini herkes bilir. Büyük patlama. Peki bu patlamanın asıl nedeni üzerine hiç düşündünüz mü? Aslında yaşanan şey, kabına sığmayacak kadar yoğunlaşan enerji toplarının kendini patlatma halidir. Yani özgürleşme eylemidir. Varlığımız o ana dayanıyor ise, biz de aynı patlamayı içimizde yaşayan canlılarız demektir. Fakat her ne kadar kendi öz patlamamızı yaratıp kişiliğimizi dışarı vurabilsek de, toplum engeline takılır ruhumuz. O zaman özgürlüğün yolu nedir? Evrene kadar çıktık, sonra doğaya ve kendimize kadar indik. Nerede bu cevap? Cevap her birinde! Cevap, her bir parçanın beraber uyumlu yaşama halinde. İnsanın doğayla, hayvanla, bitkiyle ve doğanın da sonsuz evrenle kuracağı dengeli ve ahenkli iletişimde saklı özgürlük...

Çünkü, bizim göğüs kafesimizde atan kalp ile kelebeğin kanadı, filizlenen çiçeğin kökleri, dağların etekleri ve hatta uzaklarda kayan kuyruklu yıldızın özü birdir, tektir. İnsan bu büyük tekliğin parçası olmayı ne zaman kabul eder ve bu ahenkli yaşama uygun yaşar ise, ancak o zaman özgürlükten bahsedilebilir.