Büyümek keşke dursa

Keşke zaman portmantodaki bir palto gibi asılı kalsa.

Büyümek, hele bir palto olsa da çıkarıp atılabilse.

Çocukken yürümekle sınırlanıp büyüyünce koşturmaya zorunlu olunmasa.

En değerlisi belki de konuşmadan anlaşılabilmek, bir bebek gibi.

Bir bebek gibi gelişigüzel ağlayabilmek istemez miydin tak ettiğinde?

Yüzünü saklamaya lüzum olmadan hem de. 

Tebessümü, beraberliği tabloya, çerçeveye sıkıştırmadan yaşatmak bu kadar mı çetrefilli?

Büyüdükçe insanın ne feci işlenmiş olduğu ayyuka çıkıyor.

En yükseğe ulaşmak dışında hiçbir bok düşünmeden salıncakta sallanmak ne mümkün. Haliyle özlem de olgunluk adında bir mekanın müdavimi.

Birbirinden bambaşka kirletilmek üzere, aslına özenen beyaz sayfalar açılır.

Kalem körelir, yazı çirkinleşir, 

yürümeye devam etmeyen sürüklenir.

Bağcıklarım kördüğüm.

Koca jenerasyonu pençesinde tutan şu yüzeysellik kördüğüm.

Aynılık kangren.

Gördüğüm kahrediyor.

İstiklal kuşatıldı, bir turist oldum memleketimde.

"Beş parasız turist mi olur?" diyorum. Dilimi anlamıyorlar.

Tüketim çılgınlığının ortasında oturmuş, meçhulde işler seçiyorum kendime.

İşin doğrusu, seçen taraf olduğuma dahi şüpheliyim.

Tıpkı dünyaya gelmeye, doğulan zamana ve mekana karar verilemediği gibi,

vücudundaki benlerin yerini tayin edemediğin gibi,

bilincimden beri buramda.

Tütüyor buram buram.

Karnımı doyurmazsa da gücenmem.

Hayatta tuttuğu için,

hayatımı kurtardığı için minnettarım.

Bulabildiğim en beyaz sayfalar,

en arı hal,

zorunlulukları tekmeleyebilmek,

hala salıncakta sallanabilmek onun sayesinde.

Nihayetinde her şeyi asabildiğin

bir portmanto bulmak,

bir şeyi asmamanı sağlar.