Niye kimse beni dinlemiyor Cahit?

Kendi karanlığımda tek başıma kalmak tek istediğim.

Herkes bir şeyler söylüyor, bir şeyler bekliyor.

Ben yapamıyorum.

Olmuyor işte! Aralarına karışmak hem onları yıpratıyor hem beni.

Hoş, hiçbir zaman yalnızlığımı bir kenara bırakıp da karışamadım aralarına.

Yalnızlık benim kimliğim çünkü!

İnsan kimliğini bir kenara bırakır mı Cahit?

Bırakırsa kendisi olduğuna nasıl ikna edebilir bir başkasını?

Bilemiyorum Cahit.

Başım ağrıyor. Çok düşünmek, daha çok düşünmek, hep düşünmek...

Migrenimin yegâne dostu işte bu!

Bu yüzden seviyorum karanlığı,

ve sessizliği.

Ağrılarımı hafifletiyor, öfkemi de.

Neden öfkeli olduğumu sorma Cahit,

ben de bilmiyorum.

Bazen ağlayacak kadar öfkelendiriyor beni şahit olduklarım.

Bu çağda, bu ülkede sakin kalmak zor zaten.

Kahvaltıya eşlik eden ana haberler, kimsede tat bırakmıyor.

Nasıl bıraksın ki?

Bunca olumsuzluk içinde vicdanı olan nasıl olumlu kalsın?

"Zor zamanlar" bir türkü gibi dolandı dilimize.

Yalnız dilimize mi, ayağımıza da...

Bazen öyle sıkı sarılıyor ki ayaklarımıza, hareket edemez oluyoruz.

Her yer kan, savaş, işsizlik, şiddet, istismar...

Bu kadar kirli bir dünyaya karışmak istemiyorum ben Cahit.

Kötülükten güçlenen dev bir dalganın beni de yutmasını istemiyorum.

Çamurun ayakkabılara bulaşması gibi, kötülüğün zihnime bulaşmasından korkuyorum çünkü.

Deliler gibi korkuyorum.

Dışarıdaki dünyaya adım atmak istemiyorum Cahit.

Anlıyor musun beni?

Sözlerimdeki ıstırabı peki... duyuyor musun?

Kaç gözyaşı, kaç uykusuz gece, kaç duâ barındırdığını bilemezsin bu ıstırabın.

Ben yarınların güzel olacağına inanmak istiyorum Cahit.

Dibe vuran ekonominin, anlamsız savaşların, zâlimliklerin olmadığı bir yarın.

"Toplumsal baskı" kavramının yok olduğu,

yazdıklarımla yargılanmadığım,

seninle el ele olduğumuz bir yarın.

Mümkün mü Cahit?