Çantasız geçirdim ben okul hayatımı. Alabilecek gücümüz yoktu. Çok üzülürdüm bu duruma ama annemin üzülmemesi için önemsemiyor gibi yapardım. Hem çantayı ne yapacaktım ki… Alışmıştım poşetle gitmeye. Kış geldiği zaman biraz daha dikkat ediyordum defterlerim, kitaplarım ıslanmasın diye. İki poşet, bazen üç-dört poşet daha geçirdiğim de oluyordu. Arkadaşlarımın çantaları çok güzeldi. Rengârenk, resimli, bir sürü bölmeleri vardı. İç kısmında ön tarafına defterlerini, arka tarafına da kitaplarını koyuyorlardı. Bazen teneffüste, arkadaşlarım sınıfta yokken çantalarını takardım. İki tur atardım sınıfın içinde… Anneme arada çanta alıp alamayacağımızı sorardım. O da bana, “Oğlum, çantadan daha öncelikli ihtiyaçlarımız var.” derdi. Hiçbir şey diyemezdim onun sözünün üstüne. Sessizce salonda benim için kurduğu yer yatağının içine girerdim. Yorganı başımın üstüne çeker, sessizce ağlamaya başlardım. İlkokul böyle geçmişti. Ama kendime bir söz vermiştim. Ortaokula geçince büyümüş olacaktım. Okuldan arta kalan zamanlarda çalışıp para biriktirecek ve kendime bir çanta alacaktım. Ortaokula başladım. Okuldan sonra, çalışmak için mahalledeki Remzi amcanın bakkalında çırak olarak işe başladım. Ortaokulda bazı öğrenciler kitaplarını ellerinde taşıyorlardı. Ben de poşet kullanmamaya başladım. Ama çanta almak için kendime söz verdim. Okuldan çıkar çıkmaz bakkala gidiyordum. Eve gidince de günün yorgunluğundan uyuyakalıyordum. Bakkalda çalışıyordum çalışmasına ama bir çanta alabilecek kadar param birikmiyordu. Çocuk olduğum için, Remzi amca bana üç kuruş para veriyordu. Aldığım paranın bir kısmını anneme veriyordum. Çalışma işi de okuldaki durumu olumsuz etkilemeye başlamıştı. Ders çalışamadığımdan sınavlarımdan zayıf alıyordum. Ben de üzülerek çanta sevdamdan vazgeçip çıraklığı bıraktım. Yerdeki küçük taşlara vurarak eve doğru ilerlerken, yanımdan koşarak biri geçti. Sırtında, tek omzuna taktığı çapraz işaretli çanta vardı. İçimden, “Ne kadar güzel bir çanta.” diye geçirdim, üzgün şekilde yoluma devam ettim. Yanımdan üç kişi daha koşarak geçti. Biri durup bana döndü “Heyy! Küçük! Buradan koşarak geçen birini gördün mü?” diye sordu bana. Ben de “Şu tarafa doğru koştu.” diyerek parmağımla gittiği yeri gösterdim. Eve gelmek üzereydim. Sokağın ucunda biraz bekledim, sokağı döndüm, kenarda çöp yığının arasında gözüme bir şey takıldı. Çöpe doğru yaklaşıp ayağımla bir iki tekmeyle gözüme takılan şeyi görülür hale gelmesini sağladım. “Gözlerim yanlış mı görüyor yoksa! Hayır… Hayır… Bu o çanta.” Yanımdan koşarak geçen kişi çantayı çöpe atmıştı. Çantayı alıp almamak arasında çok kararsız kaldım. Çantanın içinde bir şeyler vardı. Beyaz naylon poşetlerde, un gibi bir şey… Çantayı almaya karar verdim. İçindeki de mutlaka annemin işine yarayacak bir şeydir. Çantamın olması düşüncesi her şeyden daha önemliydi. Kocaman bir içi vardı. Kahverengi renkte çapraz işaret, içinde kalemlerimi koyabileceğim küçük bir kısım, biraz eskimişti ama o benim ilk çantamdı. Fabrikadan ilk çıkan çantadan farkı yoktu. Eve gittim. Annem, beni görünce “O çantayı nereden buldun?” diye sordu. Ben de çantayı bulduğumu söyleyemezdim. Yalan söyledim. “Okuldaki üst sınıflardan bir abi verdi, bunları da annesi vermiş. Annene verirsin yemek yapar demiş.” Annem, elimdeki iki naylon poşeti aldı, mutfağa götürdü. Evde un olmadığı için ekmek yapamıyordu. Mutfağa girip verdiğim poşetlerin içindeki beyaz şeyi kullanarak ekmek yapmaya başladı. Beraber akşam yemeği yiyecektik ama ben çok yorulduğumdan ve heyecanlı olduğumdan erkenden uyuyakaldım. Sabah, kendi kendime uyandım. Annem ilk defa beni uyandırmamıştı. Kitaplarımı, defterlerimi çantama koyup hazırlanıp evden çıkmak için kapıya yöneldiğimde, annemin mutfakta yere yığılmış olduğunu gördüm. Annem yer sofrasını toplayamamış… Ekmek tepsisinin içinde yarım bir parça duruyordu. Bir saat kadar annemi o şekilde izledim. Donmuştum. Ne yapacağımı bilmiyordum. Kendime bir an için geldiğimde çantayı fark ettim. Bu tuhaflığın nedeni çantaydı, içinden çıkan o beyaz şeylerdi. Çantayı tekmeledim. Kapıyı açtım. Çantayı dışarıya fırlattım. Çığlık attım, haykırdım…