Tanıdık yaralarda buluşanlar, paramparça rüyalardan uyanıp rakı sofrasında yerini alıyor. Biraz geçmişten, biraz gelecekten; kırık kalpler, kaybolan umutlar, eksilen dostlar, bir köşede tozlanan anılar… Daha neler ver neler. Masa değil insanın cehennemi sanki. Cehennem başkaları değil masadakilermiş.

Nasıl mı düştük bu cehenneme?  

Kıyılara vurunca kadife hayaller, dalgalar ayaklarımızın altında ezildi. Kayıtsızca yanlış limana yanaşan gemiye binip özlenen güneye gittik. Cehennemin kapısını araladığımızdan bihaberiz.

Solda güneş yükseliyor, sararmış tütün tarlaları, kırmızı damlı evler, denize çıkan sokaklar… Her şey cenneti anımsatıyor.

İşte böyle başlamadan bitmişti bir hikaye. Hepimiz sonunda cehennemimize hapsoluyoruz. Sonra bir şiire sığıyor hikayemiz. Şimdi ne miyiz?

Bir kağıt ve bir kalem, işte bu kadarız.