Bazı yalanlar tatlı, inanması kolay.

Kısa kesilmiş bir cümle gibi, tamamı ziyan.

Son mevsimden kalma bir çiçek gibi, kuruttum aklımda kalanları.

İçime yığılan şu yağmur, bir damlasını bile gözümden akıtamaz olur.

Böyle vakitlerde içimin kırgınlığı dudaklarımı büzer, huysuz olurum.

Söylen söylen dur Necmi, yak bir tane, bak çarene!

Şu an o akşam aklımda, huysuzluğun bu kadar artmamıştı.

Söylenmelerinin tatlı tarafları daha gözümün önündeydi.

Biz seninle balkonda kahve içerdik, bizim içimizde kin yoktu.

Sahi, bunca kitapta yazmazken kin,

Bize kim öğretti?

Hatırlar mısın, bizim bir radyomuz vardı, böyle eskili püskülü bir şeydi.

Sen ona bakar bakar bu da çürümedi gitti derdin.

Tozunu almaya bile değmezdi aslında, bilirdim.

Varlığı ikimize bir cümle kurdururdu, severdim onu.

Alaturka masamızda, baş köşede acemaşiran otururdu.

Fincanlar ve kadehler gibi.

Balkonda usul usul kalem oynattığın günler gibi.

Balkondaki saatin yansımasından seni izlerdim,

yelkovanlar iki kaşını birleştirirdi.

Mutfakta ufak ufak sırıtırdım.

Çok yıllar önceydi, üstümüze bu kadar naftalin sinmemişti.

Pikapların iğnelerini yutmamıştık o vakit.

Gramofonda Müzeyyen’le şarkı söylerdik.

Sen o geçirdiğimiz güzel günleri radyo gibi parçalamamıştın.

Yaralarımız bu kadar ağır değildi.

Biz severdik Necmi, hiç çiçek açmamış gibi yeşildik, sevmiştik.