12 Temmuz 1972


Zuhal'im, hayat! Hayatımsın. Bunu bilmeni isterim. En önce bunu bilmeni. Bir şeyi de bilmeni isterim: benden yanlış yere, yok yere şüpheleniyorsun. Sana hiçbir zaman hayınlık yapmadım ben. ödem. Kaç yıldır evliyiz, yan yanayız. Hala başım geçiyor senlen, esrikim senlen, seviyorum seni. Her geçen gün daha büyük bir aşkla. N'olur, akkavakkızı, anla beni. Bu sevgimi hor görme. Kendininkine uyar, yakıştır. Bu satırları ilk evimizin sahip olduğu kahvede yazıyorum. Ve ben seni o ilk günden daha büyük bir tutkuyla seviyorum. Biz iki ayrı ırmak gibi ayrı ayrı kopup geldik, kavuştuk bir noktaya, yanı başımızdan küçük bir kola girerek büyük bir nehir meydana getirdik; birlikte akıyoruz şimdi. Nicedir bu böyle. Hep de böyle olacak. Denize dökülene, ölene dek. Bizim için tek şart mutluluk olabilir. Hiçbir şey bozamaz birliğimizi. “Üçüz, gözüz biz”. Sen de öyle sevmiyor musun?


13 Temmuz 1972


Anlamalısın beni, yaşlı büyük varlıkların peşindeyim. Bazı iddialarım var, onları kullanmak istiyorum. Bunun dışında çok niyetim de, vaktim de olmuyor. Bu konuda işte, asıl bu konuda anlamalısınız beni. Hiçbir yönden şüphelenmemelisiniz. Ben ki sana senin şahdamarından daha yakınım, benden nasıl şüphelenirsin? Destekle beni (zaten heplemiş desteksindir) bakıyoruz. Nerelerden ne sular akıtıyoruz.


14 Temmuz 1972


Düşünüyorum da aşk kelimesini de biraz eksik buluyorum, şu senlen ben aramızdaki konuşma. Daha büyük, daha sağlam bu bizimki. Aşk onun içinde sadece bir kısım muhtemeldir. Ötesinde aşkla birlikte, ama yer yer, zaman zaman onu aşan başka duygular, başka esriklikler, başka baş dönmeleri de var bizde. Seni seviyorum, ve senin için her şeyim. Beni seviyorsun, ve benim için her şeysin. Bir insan için şu kısa hayatta bundan daha büyük ne olabilir ki. Acaba Mecnun Leyla'yı elde edip onunla evlenseydi, Ferhat Şirin'e kavuşsaydı, aradan bu kadar yıl kıvılcım sonra bizimkiler gibi tutkun olabilir mi? Yangın yayılabilir mi? Buna ne dersiniz?


15 Temmuz 1972


Beni nasıl savunursun sonra. Birileri bana çok şişmanladığımı yaşamış de, hemen geçmiş, şişman olmadığını ileri sürmüştün. Oysa pekala fazla okkalamıştım o günler. Sen busun işte. Sevdiğini her durumda savunursun, kusurlarını görmezsin. Ne sevgilisinin sen.

* Ama Aragon'un şu dizesi de bir gerçek: “Göğsüne bastırırken kırar sevdiği her şeyi”

* O da var. Kişi kimi zaman çok sevmenin neden olduğu yanlışlıklara da düşüyor. Sevdiği her şeyi göğsüne fazlaca bastırırken onu örseliyor. Hoyratlaşıyor bir yerde aşk. Acaba bu gerçekten aşkınları korumak bir gereği mi? Kimi zaman öyle belki. Ama, ben, öyle olmamalı. İnsani çizgiden sapmamalı. Aşkı insanı çizgide bütünlemeli. Mutluluk da, sanırsam, o zaman bütünleniyor. Güven, mutluluğun temelidir. Güven aşk ve her türlü aşk, yani cesaretin, yani kavganın temelidir.


“Sen birinci hamura basılmış dokuz punto karakterin. Alıntı yazısın, daha doğrusu alın yazısının en okunaklı yerisin.”

“Hayat uzun değil sevgilim. Güzel ele geçirmeliyiz. Sen yanında ol, gam kasavet çeker gider. Türkülenirim. Mutluluk gelir ılım ılım. Sevda sözlerinin bini bir para.“

"Biz koşuyu kaybettikten sonra da koşan atlarız. Seni seviyorum.”

“Sana rastlamak mutluluktu; sana sahip olmak başka bir şey, başka bir ad bulmak gerek; İçine taşımak gibi bir şey insan."


Kaynak: https://medium.com/edebi%CC%87-t%C3%BCrk%C3%A7e/cemal-s%C3%BCreyadan-e%C5%9Fi-zuhal-e-yazd%C4%B1%C4%9F%C4%B1-13-g%C3%BCn%C3%BCn-mektuplar%C4%B1-ndan-alt%C4%B1nt%C4%B1lar-1ad35c18d484